Seyir Defteri #173 : Vikings

Selamlaaaaar!


Geçen yıl EOTT okuyanlar 'Subhanallah' nidaları eşliğinde şaşırıyor olabilirler, çünkü biliyorlar ki aylarca 4. sezona saplanıp patinaj çektim :D Bitirmişim, üstüne bir de yazı yazıyorum... (Edit : Bu defa da 5.sezonun ortasında bıraktım, sebepleri ile açıklayacağım)

(Taslaklardaki Downton Abbey yazısı bana en az Lady Violet, Lady Mary, Carson, O'Brien ve Spratt karışımı bir küçümseme ile bakıyor, böyle barbar insanları onlardan önce yazdığım için) Ama ne yapayım a dostlar, kanım kaynıyor diziyi izlerken! Nerde benim baltam uleeeyn, hadi denizlere açılıp yeni yerler yağmalayak moduna giriyorum :D Konumuz Vikingler, rotamız Norveç ve tarihler hiç bulunmak istemeyeceğiniz kadar eski...

Ragnar Lothbrok kendi halinde bir çiftçi ve savaşçıdır. Tabi kendi halindeliğine aldanmayın, içinde büyük hevesleri olan bir adam. Sadece henüz bunu yapabilecek güce sahip değil. Eşi, güzeller güzeli ve cesur Lagertha ve çocukları Björn & Gyda ile küçük bir köyde yaşıyorlar.
Zaman zaman Kont Haraldson'ın liderliğinde savaşlara katılıp ganimetlerle dönüyorlar. Ama iskandinav topraklarındaki bu kısır döngü, tamahkar Ragnar'ı tatmine etmeye yetmiyor. Kont'a denizlere açılıp, başka toprakları yağmalamak konusunda ısrarcı olsa da; Kont gerek yaşından, gerek vizyon eksikliğinden, gerekse hem maddi hem insan kaynaklarını belirsiz bir hayal için riske atmaya cesareti olmamasından ötürü yanaşmıyor bu duruma. Ragnar durur mu, en yakın dostlarından ve aynı zamanda marangoz olan Floki'den bir gemi yapmasını istiyor. Sonra da kendisi ile birlikte bilinmeze yelken açmaya cesareti olan gönüllüleri gizlice toplayıp, Kont'un haberi olmadan ortalıktan kayboluyorlar. Zorlu bir yolculuğun ardından, şu an bilinen adıyla İngiltere'nin Kuzeydoğusuna çıkıp küçük bir köyü yağmalıyorlar.
Bastıkları manastırda, Athelstan adında genç bir keşişe ise nedense kıyamıyor Ragnar, ve köle olarak kendisiyle birlikte getiriyor Kattegat'a.

Kont ise durumdan hoşnutsuz, bozuntuya verip kontluğa bok sürmek de istemiyor, getirilen ganimete tamamen çöküyor hakkıymış gibi. Ragnar'ın ise umrunda değil, çünkü bir kere keşfetmenin tadına varıyor ve aklındaki tek şey daha büyük ve daha güçlü bir orduyla yeniden İngiltere'ye dönmek. Tabi bu sırada bazı güç çatışmalarına da tanıklık ediyoruz çünkü Vikingler için savaşmak hayatın tek anlamı, hobi niyetine adam doğruyorlar :D İnançlarına göre cesur bir şekilde savaşıp ölerek Valhalla'ya gitmek, orada Tanrılar ve sevdikleri ile beraber yaşamak bir Viking'in ulaşabileceği en büyük mertebe. Bunların Valhalla'da da duracağı yok tabi, varsa yoksa savaş. Sabah akşam savaşıp, öldükten sonra yeniden dirilerek yeniden savaşmak tek dertleri :D Hal böyle olunca; genç, cesur ve iyi bir savaşçı olan Ragnar'ın etrafında birleşiyor insanlar. Bu da kontun iktidarına gölge düşürüyor tabi. Teke tek bir karşılaşma yapıyorlar sonuç olarak. Ragnar, Kont Haraldson'ı öldürerek yeni kont oluyor.

Yeniden denize açılıp, Sakson diyarına ulaşıyorlar. Bu defa Kral Horik'in de desteği ile. Ragnar'ın namı ve fikirleri yayıldığı için destek bulması zor olmuyor. Tabi her ne kadar Vikingler sözlerine sadık adamlar da olsalar, tutkuları bundan önde geliyor. Yani kimseye de öyle körü körüne güvenmemek lazım, öz kardeşin bile olsa. Zaten bunu da Rollo örneğinde göreceğiz, Ragnar'ın adeta gölgesinde kalmış abisi.

Buralarda Jarl Borg ile müttefik olarak başlayan ilişkilerin düşmanlığa dönmesi, Kral Horik'in devre dışı kalması, ve İngiltere seferleri haricinde siyasi olarak pek de önemli bir şey olmuyor. Ancak özel hayatında bir sürü önemli şey yaşanıyor. Örneğin kızı Gyda, o seferdeyken ölüyor. Ragnar'ın sahilde oturup, o masmavi gözlerine çöken çocuksu bakışıyla, kalbinin derinliklerindeki acıları adeta içimize akıttığı sahne... Bence dizideki en güzel, duygusal olarak en yoğun sahnelerden biriydi. Sonra Ragnar ikinci karısı Aslaug ile tanışıyor, onu alıp Kattegat'a geliyor. Şerefsiz Ragnar, burda ilk kez sövmüştüm kendisine. (Aslaug'un ilk hali bana hep Gisele Bündchen'i anımsattı dizi boyunca)
Tabi düşünüyor ki, Lagertha ve Aslaug güzel güzel geçinir, ben de iki tane güzel kadınla mutlu mesut yaşar giderim. Vikinglerin ilişkilerinde epey açık insanlar olduğunu fark etmişsinizdir daha ilk bölümlerden. Beklediği gibi olmuyor tabi, Lagertha çekip gidiyor. Uzun bir süre sonra haber alıyoruz Hederby denen bir yerde yaşıyor, ileride burası ile alakalı güç savaşlarına da tanık olacağız. İkinci sezon bu şekilde bitiyor.
Üçüncü sezonda ise yeni bir hedefimiz var ; Paris. Buraya kadar Ragnar'ın gönül işlerine çok girdik, diğer ilişkilerini gözden kaçırmamak lazım. Üçüncü sezona başlamadan önce ilişki şemasını şekillendirelim biraz. Athelstan'ın Viking toplumuna uyum konusunda yaşadığı ikilemler beni baymıştı biraz açıkçası. Belli bir süre kimliğini ve dinini korumayı başardı, sonra Viking gibi takıldı, sonlara doğru yeniden özüne döndü. Ragnar'a çok şey de öğretti, çevresinde Viking olmayan dolayısı ile sağduyulu ve normal tek kişi oydu. Floki, yakın dostunun bir Hristiyan'la bu denli dost olmasını hiçbir zaman yediremedi ve hep Athelstan'ı kıskandı. Abisi Rollo da ayrı bir konu, başından beri Lagertha'ya aşıktı Rollo. Kardeşine ihanet edebileceği hiçbir fırsatı kaçırmadı, nitekim üçüncü sezonda bu konuda zirveye ulaştı diyebiliriz.

Athelstan'ın Ragnar'a buradan bahsettiğinde, Ragnar'ın o buz mavisi gözlerindeki ışıltıyı unutamıyorum. Tabi bir Viking akını Paris'te korku atmosferi yaratıyor, zaten Northumbria ve Wessex'ten aşinalar Viking akınlarının nasıl bir şey olduğuna. Salak ve pısırık bir kralı var Frankia'nın. Bir de at suratlı bir kızı. Ve tabi arkasından dönen dolaplar... Arkasından dolaplar dönen tek insan Frankia kralı değil elbette. Rollo'nun taraf değiştirmesi, Kral'ın kızıyla evlenip bir Frenk gibi yaşamaya çalışması Ragnar için unutamayacağı ihanetlerden biri oluyor. Tabi Floki'nin, biricik dostu Athelstan'ı öldürmesi de öyle. İntikam almak için ikinci kez yola düşüyor ancak Ragnar hiç iyi durumda değil. Her nasılsa bir önceki seferde köle olarak ele geçirdikleri yamuk bir Çinli kadın yüzünden uyuşturucu batağında, ve bu onu günden güne öldürüyor. Ne yazık ki içine ölen şeylerin boşluğunu ve kaybettiği ışığını yanlış şekilde ikame etmeye çalıştı Ragnar... Bu seferde de, hayatı gözlerinin önünden geçiyor bir film şeridi gibi. Kızı, kaybettiği biricik Gyda'sı, Lagertha'sı, gençliği... Tabi artık geri dönüşün imkansız olduğu bir yerde olduğunun da farkında ; Ragnar o eski Ragnar değil. Sadece daha iyi çiftçilik yapılabilecek toprakların arayışında olan basit bir çiftçi değil, feleğin çemberinden geçmiş efsanevi bir Viking kralı...

Sanırım üçüncü sezonun ortasından dördüncü sezonun sonuna kadar, benim için diziyi izlemeyi güçleştiren şey Ragnar'ın gözlerimin önünde yitişini görmekti. Hele dördüncü sezona dede sakalıyla bu imajını da pekiştirmişlerdi, mahvoldum izlerken. Ragnar güçten düşerken, yerine kim geçecekti peki? Lagertha'dan olan oğlu Björn mü? Yoksa Aslaug'dan olma oğulları mı? Ubbe? Hvitserk? Sigurd? Ivar?

Burada oğullardan biraz bahsetmek lazım artık. Björn denen koca kafayı cidden sevmiyorum :D Bir uyuzluğu vardı çocukluktan beri, büyüdüğünde de değişmedi :D Ubbe, babalarına tip olarak en çok benzeyeni olduğu için favorim sanırım. Hvitserk tam bir ortanca kardeş, herkesle arası iyi. Sigurd ise hiç viking gibi gelmedi bana, en az Björn kadar uyuz zaten. Zayıf, duygusal, sürekli bir 'sevilmedim istenmedim' edebiyatı yapan ergen. Ivar ise... İşte o gerçekten bambaşka bir hikaye...
Ragnar son kez Wessex'e gitmek niyetinde, ölebilmek için. Savaşarak kazandığı tüm hazinesini insanlara dağıtarak, kendisiyle gelecek küçük bir kitle oluşturuyor. Oğulları ise yalnız bırakıyorlar onu, Ivar hariç. Ivar'ın babasıyla neredeyse hiç bir ilişkisi yok. Çünkü sakat doğuyor. Aslında Vikingler sakat çocuklarını büyütmüyorlar, ormana kaderine terk ediyorlar. Çünkü savaşçı bir toplum, onlar için güçlü kuvvetli sağlam olmak önemli. Sakat bir çocuğun bakımıyla kimse uğraşmaz, savaşamayacak bir erkek çocuğunun ya da çocuk doğuramayacak bir kız çocuğunun toplumda şansı yok. Aslaug ise ne pahasına olursa olsun bakıyor Ivar'a. Hep kucağında, hiç ayrılmıyorlar. Ivar ise tam bir psikopat, çocukluğundan beri böyleydi. Engelli olmasına rağmen savaşmak için ölüp bitiyor, sürüne sürüne de olsa savaş meydanında çarpışıyor. Ayakta durabilmek için başvurmadığı yöntem kalmıyor. Yolun uzun bir kısmını babasının omzunda, sırtında kat ediyorlar. Bence Ivar durumdan memnun, çünkü içinde bastıramadığı baba özlemini bir nebze böyle tatmin ediyor. Ve bence, Ragnar'ın aradığı evlat da Ivar. O hırs, azim, tutku, korkusuzluk... Sağlıklı olsaydı neler olurdu diye düşünmeden edemiyor insan.
Ragnar, eski dostu Kral Ecbert ile uzun bir gece geçiriyorlar... Olanı biteni, olma ihtimali olup olamayanları, hatta zaman zaman felsefe ve din üzerine konuşmalar geçiyor aralarında. Bence bu gece de, dizinin en vurucu sahnelerinden biriydi. İki oyuncu da sahnede devleşmişti bence. Ragnar'ın son dileği gerçek oluyor, çünkü yola ölmek için çıkmıştı. Ecbert, Kral Aelle'ya teslim ediyor Ragnar'ı, böyle anlaşıyorlar, çocuklarım gelip senden intikam almasın diyor Ragnar, ama kendisi de Kral Ecbert de bunun Aelle'yı ortadan kaldırmak dışında sonucu değiştirmeyeceğini biliyorlar. Ivar Kattegat'a dönüyor, ve kardeşleri ile birlikte sadece babalarının değil, büyük viking savaşçısı ve Kral Ragnar'ın intikamını almak için güçlü bir ordu toplayıp yola koyuluyorlar.

Beşinci sezona geldiğimizde, buralar epey de bir karışıyor tabi. Başlarında Ragnar'ım olmayınca yaprak dökümü gibi savruluyor herkes bir yere. Aslaug'un oğulları bölünüyor kendi aralarında; Ivar Kattegat'ta krallığını ilan ediyor, Hvitserk ve Kral Harald'ın desteği ile. Ubbe ise Lagertha'nın safına geçiyor, annesini öldürmüş olmasına rağmen. Björn desen Paris'ten sonra, Harald'ın kardeşi Halfdan ile Akdeniz'e, oradan da Kuzey Afrikaya açılıyor. Floki ise atlantik okyanusuna açılıp, keşfedilmemiş bir toprak keşfediyor. Daha sonra geri dönüp, orada yaşayacak insanlar seçiyor. Biraz Tanrı ile bozuyor kafayı, biraz da demokratiğisi(?) eşit ve adil bir yönetimle. Tabi Vikinglerin olduğu yerde bu ne denli mümkün olabilir? Yerleşimciler yeni topraklarda da eskiden kalma meseleleri hortlattığı için -tabi fiziki şartların zorluğu da buna sebep oluyor, sanki aslen Norveç'li değilsiniz neyin tantanası bu- Floki istediği sonuca ulaşamıyor. Belki biraz anlamıştır Ragnar'ı burada. Lagertha ve aşkları da aslında biraz değinilmeyi hak ediyor burada. Özellikle de Haehmund ile olan, çünkü Haehmund bir piskopos. Yani teorik olarak hayatında bir kadın olmayacağına yeminli. Sanırım Ragnar'dan sonraki partnerleri içinde en çok içime sinen Haehmund'dı. Kimse bir Ragnar olamaz tabi, o bambaşkaydı... Getirmeyecektin işte şu Aslaug denen büyücü karıyı...

Arkadaşlar, izlediğim kısıma kadarı bunlardı. Açıkçası 5.sezon çok uzun olduğu için, olaylar ve kişiler çeşitlenip karmaşıklaştığı için bıraktım. Ragnar'ım da yok zaten. Ivar'dan da bir bok olmaz gibi, gerçi her seferinde şaşırtıyor bu çocuk beni ama... Bakalım, kafamı toplayıp devamını izlersem yazıyı güncellerim. Başka bir Seyir Defteri yazısında görüşmek üzere!

Yorumlar

Bunları Okumuş Muydun?