Seyir Defteri #14 : Breaking Bad

Efendim selamlar! Konuk yazar görünümlü sbl dadandı ve gitmek bilmiyor, dadangan ve dadaist. Teddy Bear kardeşim beni konuk ettiğine pişman mı acaba?
Bugün, artık izlemeyenin kalmadığı Breaking Bad dizisinden bahsetmek için geldim. Herkesler izledi, üzerine yazıldı çizildi, teoriler yürütüldü, fikir teatileri yapıldı. Yani benden duyacak yeni bir şeyiniz yok aslında :) O yüzden bu yazımda dizinin hatrımda kalan kısımlarını, kendi düşüncelerimi, kişiler hakkındaki kendi yorumlarımı bulacaksınız. Dikkat: Bu yazı bol miktarda keyifbozan barındırır :) Yani halen izlememiş olanlar için :)
Breaking Bad dizisi yapımlarını oldukça beğendiğim AMC kanalından çıkma, tam beş sezonluk, 62 bölümden oluşan muhteşem bir dizi. Bölüm sayılarının her biri periyodik cetvelde bir elemente denk geliyor. Ayrıca her izleyenin kendinden bir şey bulması mümkün. Öyle olmasa bile zamanla kişileri benimseyip takım tutar gibi desteklemeye başlayabiliyorsunuz :) Menü ziyadesiyle geniş :)
Aslında taa 2015 yılında Teddy Bear kardeşimle izlemeye başlamıştık lakin teknik arızalar yüzünden yarım kalmıştı. Sonra o ayrı ben ayrı izledik. Teddy Bear bitiremedi diziyi ama ben bitirdim :) Oldukça da memnun kaldım. 2019 yılı yazında günde ikişer üçer doz(!) alarak ağız tadı ile tükettim.
Breaking Bad benim AMC kanalından izlediğim ilk dizi. Daha sonra bu kanaldan Hell On Wheels ve The Terror dizilerini izledim, hepsini de beğendim, bu kanalda boş iş yok bence. Breaking Bad ile ilgili olan her şey çok güzel zaten. O ıssız mı ıssız yerler, yerlilerin yaşadığı bölgeler, tren hattı, çöl bile güzeldi :) Hele o çöldeki buluşmalar falan kutsal kitap hikayeleri gibiydi. Birbirine ‘sürtük’ diyen adamların yeri burası yahu :) Ayrıca dizinin hayran çizimleri falan da pek tatlı :)
Buyrun başlayalım, keyifbozanımız bol olsun :) İzlemeyenler gözlerini yumsun :)
Sevgili eğitim neferimiz, kimya branşının sevilen hocası Walter White, New Mexico eyaletinde yaşamakta ve lisede kimya derslerine girmektedir. Mesleki bilgisi tartışılmaz olduğu gibi kimya biliminde de olağanüstüdür. Gençken bu alanda girişimleri de olmuş ve gençliğinde iki arkadaşıyla bir şirket kurmuştur fakat daha sonra ufak bir pay karşılığında kurucularından biri olduğu bu yerden ayrılmıştır (Belki de sorun no:1) Walter ek olarak bir oto yıkamacıda çalışıyor. Bir keresinde buraya öğrencileri de uğramıştı ve biraz zor durumda kalmıştı.
‘Lord of War’ (2015) filminde bir sahnede başrol Yuri Orlov (Nicholas Cage) bir çatışmaya şahit oluyordu ve ‘O gün kaderimin başka bir temel insan insan ihtiyacını gidermek olduğunu fark ettim’ diyip silah işine giriyordu. Walter ise daha ilk bölümde bir narkotik baskınını izliyor ve bence o anda bu ‘iş’ kafasına yatıyor. Bacanağı -narkotik bürodan- Hank, ona olay yerine birlikte gitmeyi öneriyor ve orada Jesse Pinkman’a rastlıyor. Eski düşman dost olur mu bilmem de eski öğrenciden yeni ortak olur mu? Bakalım :)
Bizim hocayı elli yaşından sonra kötülük tarafına geçiren şey kendisine konulan kanser teşhisidir. Bu durum onu ‘uyandırmıştır’.
Ailesi kendi gittikten sonra maddi açıdan rahat olsun ister. Lise çağındaki bedensel engelli oğlu, henüz doğmamış kızı ve eşi Skyler için birikim yapacaktır yani en azından niyeti budur. Yalnız bu tarz ortamların fena halde yabancısı olduğu için mevzuya giriş anahtarı olarak eski öğrencisi Jesse’den yardım alır. Jesse karavanıyla çöle gidip orada meth kaynatıyordur. Zaten -olay yerimiz New Mexico eyaleti olduğundan çöl bol- bundan sonra iş ortağı olarak devam ederler çalışmaya(!).
Jesse’nın kısıtlı imkanlarıyla (okulun laboratuarından da kap kacak, şişe, öteberi falan aşırdı Walter) öyle güzel bir ürün ortaya koyar ki piyasada takdirle karşılanır. Ürünlerinin imzası kendine has maviş rengidir.
Beyimiz kendine ‘Heisenberg’ takma adını alır. Gizlice ve herkese yalan uydura uydura çöle kaçıp mal pişirerek bir süre güzelce idare ederler elleri de para görmüş olur :) Sonra ürünlerini Tuco Salamanca’ya pazarlamaya çalışırlar. Tuco özellikle madde kullandığında şiddete başvuran tekinsiz biridir. Heisenberg usta Tuco’nun mallarının kötü ve kendi ürününün ise ne denli güzel olduğunu ispatlamak adına Tuco’nun mekanını kısmen havaya bile uçurur :)
Tuco Salamanca malı beğenir ve satın alır. Ancak Emniyet Teşkilatı da piyasada yeni bir ürünün dolayısıyla da yeni bir üreticinin olduğunun farkındadır.
Kafayı bulunca pek bi tehlikeli olan Tuco Salamanca bizimkileri sınır hattına kaçırır; bir yandan da hasta amcası, Salamancaların başı Hector’a bakmaktadır. Tuco, Walt’un kendi karteli için üretim yapmasını ister. Buradan kaçmaları bayağı olaylı olur, hatta Hank ile burun buruna gelirler. Hank geçici görevle sınır hattında çalışmaktadır ve ‘Heisenberg’ adındaki kişinin varlığını duymuştur, ama gerçek bir kişi olup olmadığını bilemez. Jesse bir yandan da Jane’den hoşlanmaktadır (Jane eski bir bağımlıdır) ve bu durum Jesse’nin Walter ve Jane arasında bölüşülememesine neden olur.
Jesse bir yandan da mal satışı yapmaktadır ancak miktarlar yeterli gelmemektedir. Bu noktada Walter devreye girer ve üretimi artırır. Meth üreterek o kadar zaman harcar ki kızının doğumu için hastaneye bile gidemez. Walt Jane’den hiç hoşlanmamaktadır ve onun Jesse’yi kendinden uzaklaştırdığını düşünürek kıza bilenir. (Ayrıca Jesse de yeniden uyuşturucuya başlamıştır Jane yüzünden ve Jane Walter’ı tehdit etmiştir) Bu sezon bir de pek sevimli avukatımız Saul Goodman olaya dahil olur ve Walter’ı Gustavo Fring ile tanıştırır. Jane aşırı dozdan değil kendi kusmuğunda boğularak ölür, Jesse’nin başı derde girmesin diye Mike Ehrmantraut (Saul’un iş bitirici kankası) olay yerini halleder. Bir uçak kazası vuku bulur Albuquerque semalarında ve kimya hocamız Walter’ın evine pembe bir oyuncak ayı düşer :) Hey Teddy buralarda mısın? (Walter reisle olan samimi anlarımızdan bir kare bırakmak boynumun borcudur artık)
Eveeet ne diyordum, New Mexico eyaletinin, kahramanlarımızın da ikamet ettiği Albuquerque (tek seferde yazdım valla :D ) ilinin meth mavisi göğünde bir uçak kazası meydana gelmişti. Şehir bu olaydan oldukça sarsılmıştır. Bu arada Skyler, Walter’ın uyuşturucu ürettiğini anladığından onu kapı dışarı eder.
Boşanmaya çalışır, bir yandan da Walt’un artık nasıl para kazandığını öğrenir (Walt tedavi masraflarını Gretchen ve Elliot’un ödediğini söylemişti) şoke olur.Walter ise Gustavo’nun teklifini kabul edip onun çamaşırhane altına ustalıkla gizlenmiş laboravuarında üretime Jesse ile devam ederler. (Gustavo Fring, Walter’ın yardımcısı olması için Gale’i önermişti) Haftada kolayca yüz kilo mal üretebilmektedirler. Jesse artık para sahibi olunca ailesinin evini onlardan satın alır ve evin içini bir güzel döşer. Jane’in kaybını geride bırakıp Andrea adında bir ‘latina’ ile sevgili olur ancak, Hank Jesse’nin peşindedir. Jesse’yi yakaladığı an onu duman eder ve Jesse hastaneye kaldırılır.
Tuco Salamanca’nın ikiz kuzenleri ise Tuco’nun başına gelenler yüzünden sınırı geçip Walter’ı aramaya başlamışlardır. İkiz kuzenler Hank ile alışveriş merkezinin otoparkında çatışırlar (bu bölüm harikaydı, sezon burada bitse bile olurdu), ikizlerden biri olay yerinde diğeri hastanede ölür, Hank ağır yaralanır. Jesse hastaneden çıkış yaptığı esnada Hank hastaneye getirilir.
Hastanede hayırsever iş adamı Gustavo Fring görevli polisler için Konya pilavı dök- pardon tavuk menü ikram etmektedir :D Daha sonrasında ise Walt ve Jesse bir de güzel bir laboratuar temizliği yaptılar bu arada, sinek falan avladılar :D Jesse iyileşince iki Meksikalı ile başı derde girer bu defa da. Onları ortadan kaldırmaya niyetlenir ama tam başaramaz bunu. Neyse ki arkasında sevgili hocası Walter White vardır :D Walt Meksikalıları indirir. Gustavo Fring ise Walt için sabrını yitirmiştir ve Gale’i onun yerine getirmeyi düşünüyordur. Walter’ı vuracaktır ama Walt hızlı davranıp, Gale’i ortadan kaldırmak için Jesse’yi yollar. (Teddy Edit : Ava giden avlanır Gusitocum, ve de Walter Reyize uzanan eller kırılsın!)
3. sezon biterken bir el ateş sesi duyup sonra 4. sezonun açılış sahnesinde yeniden Gale’i görünce çok şaşırmıştım. Gale çok nahif bir adamdı çünkü. Klasik müzik dinlerdi, vejetaryandı, kimselere bir zararı yoktu (uyuşturucu üretiyor olmak dışında). Öldüğünü anlayınca seyirci olarak üzüldük :(
Walter’ın yapabileceklerini görünce Gus Fring adeta set çeker araya. Görüşmez ve konuşmaz. Yan elemanlarından birini (Victor) onların gözü önünde ortadan kaldırır. Gustavo ne zaman elinde maket bıçağı ile ekranda belirse, eşzamanlı olarak benim ödüm kopuyordu. Bunun üzerine Walt artık silah taşımaya başladı zaten:/
Kazandığı paraları ‘yasal’ kılmak için bir araba yıkama yeri satın alır. Parayı nasıl kazandığını öğrenince acayip şaşıran Skyler bu paraları ‘temizlemesi’ için ona yardım etmektedir artık (hatta eski sevgilisi Ted Beneke’ye vergi borçlarını ödemesi için maddi yardım bile eder). Gustavo, Walter’ın yerine Jesse’yi geçirecektir ancak Jesse’nin son bir testten geçmesi gerekir: Sınırın ötesine geçilecek ve Meksikalı kartellerle görüşülecektir. O sıralar baba-oğul gibi olan Mike ve Jesse, patronları Gustavo Beyefendi ile yola çıkarlar :) Gustavo bu eski düşmanlarını görmeye bir şişe içki ile gider ve oradaki herkesi zehirler, kendi de dahil. Rakip kartel yok edildikten sonra ‘memlekete’ dönülür. Mike Ehrmantraut abimiz ise vurulduğu için bir iki hafta sonra New Mexico’ya ‘işine’ döner. Skyler güvenlik endişesiyle Marie ve Hank ile yaşamaktadır. Gustavo ve Walter arasındaki ölüm kalım meselesi artık zirve yapmıştır. Walter önce Gus’un arabasına patlayıcı koymayı dener ama başaramaz. Daha sonra bir huzurevi ‘ziyareti’ esnasında ise Gustavo Fring hakkın rahmetine kavuşur :(
Walter, Gustavo Fring gibi bir adamı ortadan kaldırınca, ‘Bu son sezonun kötüleri kim olacak, herkesleri öldürdü kimseler kalmadı meydanda, ne olacak gari bu sezon?’ dedim ve merakla beklemeye başladım. Çünkü dizi sezondan sezona yükselen bir çizgi çizmiş, bölümden bölüme güzelleşmişti. Üstelik tam 16 bölümdü, diğer sezonlardan uzundu da. Sahi, bu sezonda ne olacaktı? :)
Hayırsever kişilik Gustavo Fring’in Albuquerque’yi elem ve kedere boğan vefatından sonra Walter, Jesse ve Mike işi devam ettirmeye karar verirler. E sonuçta birinin bunu yapması lazım :) Ancak Gustavo’nun o mükemmel üretim ve dağıtım ağı yok olmuştur. Bizimkiler Gustavo Fring’in ölümünden sonra zavallı adamcağızın ikinci ekmek teknesi olan çamaşırhanesini havaya uçurdukları için bir ‘pişirme’ yerleri artık yoktur. Böcek ilaçlamacısı gibi davranıp, sahiplerinin içinde olmadığı evlere girerler, evin uygun bir noktasına kimyevi madde çadırı kurup metamfetamin üretmeye devam ederler. Tatile gidenlerin evlerine de girerler, böceksiz evlere ise böcek yerleştirirler :) Alışkın oldukları düzen artık bozulmuştur, ham madde sağlamak da zorlaşmıştır. İşi bu noktada bırakmak ya da devam etmek konusunda Mike ve Walter arasında çekişme olur; Mike bitirelim Walt ise devam edelim diyordur çünkü. Ayrıca Lydia malzeme temin edebileceğini ve ürünlerin Avrupa pazarında da satılabileceğini söyler. Malzemeyi elde etmek için tren soygunu yaparlar. Bu bölüm, bölüm içinde kısa film gibiydi, çok güzeldi. Bir süre bu şekilde devam edilir. Bu sezonun kötülük ögesi ise yine Lydia tarafından rakip bir grubu ortadan kaldırması için tutulan ‘Uncle Jack’ ve tayfası olur. Gustavo gibi organize ve soğuk bir kötüden çok korkmuştum zaten ama bu Jack amca ve aveanesinin barbar ayılığı da beni gene çok korkuttu. Hank Schrader’in ölümüne de bunlar sebep oldu (Walter’ı da es geçmeyelim tabi). Bu sezon mevta olan bir diğer kişi de Mike Ehrmantraut oldu. Son olarak ‘Uncle Jack’ ve ekibi de Walter hocamız tarafından tabutlarına özenle yerleştirildi.
Kişilerimizden bahsetmemiz gerekirse eğer öncelikle ‘uzak durulması gereken üç beyaz’dan başlamak isterim :) Bence Saul Goodman şeker, Hank Schrader tuz, Mike Ehrmantraut un tadındaydı.
Saul Goodman’ı ilk başlarda hiç sevmemiştim. Her şeyi acayip uyuz geliyordu bana bik bik bik konuşması özellikle. Sonra yavaş yavaş sevmeye başladım çünkü onda ‘İhsan Yıldırım’ tadı vardı: Aşırı süslü giyimi (kravat iğneleri, yaka mendilleri, kol düğmeleri, olağanüstü yelek-gömlek-ceket uyumu; öyle ki yargıçlar bile beğeniyor giyimini :) ), sizi her türlü ipten alabilecek donanımda olması (Amerikan Samoa’sında bir üniversitede okumuş, hukuki ve siyasal konumu nedir yahu buranın?), masasının çekmecelerinden Hello Kitty’li telefon çıkması, insanları öksürüklerinden ayırt etmesi… Ne adamdın be Saul. Ölüyü gorundan çıkarır valla. Fikir vermek gibi olmasın da, senin gibi bir savunanı olanın sırtı asla yere gelmez. :)
Hank Schrader: En babacan karakterlerden biriydi. Az biraz ayıcık, çocuk sevgisiyle dolu, güven verici biraz da uyuz ama çokça cesurdu. O Meksikalı beton biraderlerle olan çatışma sahnesi, Jesse’nin üzerinden silindir gibi geçmesi, barda kafasını bozan tiplerle mücadelesi, son sezonda Jesse ile kısa film tadında yapımlara(!) imza atması ve çölde ruhunu teslim etmesi en unutulmaz sahneleriydi bence. Narkotik büro seni unutmayacak Ajan Schrader.
Mike Ehrmantraut: Soyadından da anlaşılacağı üzere güven ve namus timsali bir abimizdi, ıssız adaya düşülmesi durumunda yanımıza alınacaklar arasında başı çeken, bayık bakışları ile çok şeyler anlatabilen (dolayısıyla konuşmasına pek gerek kalmayan), torun sevgisi ile dolu güzel bir insan. Jesse ile adeta baba-oğul gibiydiler bir süre. Ölüm anında bile karizmatikti rahmetli. Zavallı torunun Kylie sensiz kaldı be Mike Amca :(
Gustavo Fring: Özetle Gus Fring :) Hazır yemek sektöründe faaliyet gösteren, üniversitelerin kimya bölümlerinde burslar ihdas etmeyi pek seven, New Mexico Emniyet Teşkilatı’nın kadim dostu, hayırsever esmer kişilik. Hatta kavruk :) Ah Gustavo (sanki adam pembe dizideki esas oğlan, böyle Fernando Jose Del Castillo Altamirano’ymuş gibi bahsettim) senin ebedi aleme intikal edişin yüreğimde onulmaz yaralar açtı. Sanırım ben bu dizide en çok seni beğendim. Elalemleri hem fast-food türü gıdalarında hem metamfetamininle zehirlerken, kendini tazecik domates salatalık ve peynirle beslemen, hele de her akşam tencere yemeği pişirip tüketmenle gönlüme taht kurdun. Keskin nişancıların önüne kendini atıp meydan okuduğun, sınırı geçip tüm ‘Meksika kartelbaşılarını’ tarumar ettiğinde yarı-tanrı gibi bir şeydin bende. Gördüğüm en bronz Şili vatandaşı sendin. Walter gibi zeki ama uyuz bir muşmula tarafından, o güzel ve nurlu yüzünün yarısını yitirerek ölmen çok ızdırap verici. Maket bıçakları ve falçatalar yetim kaldı sensiz. Huzur içinde uyu, biçim biçim esmerim benim :(
Leonel Salamanca ve Marco Salamanca: Kuzenler diye bahsedilen ölüm makineleri. Ses seda yok, öcü gibi bir şeyler bunlar. Genelde gündüz feneri gibi giyinirlerdi. Bence Walter’ı öldürmeye en çok yaklaşanlar işte bu ‘Beton Biraderler’di. Banyo çıkışı ellerinde baltayla bunları görse bir insan, oracıkta ruhunu teslim eder. Hank Schrader ile otoparkta vuku bulan çatışmaları inanılmazdı.
Yayık ve yamuk kafalı Huell, seni de unutmadım tuhaf şey. Silindir gibi ezdin Walt'un paralarını :)
Kahvaltı etmeyi seven Walter Jr, diğer adıyla Flynn :) Sanki çok bi kahvaltı kültürleri varmış gibi :) Ya pankek yiyeceksin ya omlet. En beğendiğim sahnesi ilk bölümdeki pantolon alma sahnesiydi. Annesi ve babası son sezon gırtlak gırtlağa dövüşürken bu oğlancağız da aralarında kaldı, paramparça oldu :( Ve sevimli kardeşi Holly. Bahtın açık olsun talihsiz yavrucak :(
Todd Alquist ve Lydia Rodarte-Quayle: Diziye son sezonda girip naletlikleriyle ilgimizi çeken çiftimiz. Yani çift diyorum ama olmayabilir de çünkü Todd denen bu temiz yüzlü soğukkanlı çocuk katili Walter’ı mı yoksa Lydia’yı mı daha çok seviyordu bilemedim :) Bir dünya acımasız adamın içinde var olmaya çalışan kırılgan lakin fena bir insan Lydia. Mike’ı öldürmek için tetikçi tutacak kadar soğukkanlı ve sürekli acayip karışımlı çaylar içecek kadar da sıcakkanlı. Walter’a olan hayranlığını asla gizlemeyen, tüm saz arkadaşları öldüğünde bile Walt’un adını mutlulukla ve imrenerek telaffuz eden, birini öldürmekte (çocuk bile olsa) tereddüt etmeyen soğukkanlı bir katil Todd. İkisinin de sonu Bay White’ın elinden oldu.
Skyler White ve Marie Schrader: Pek sevgili(!) bacılarımız. Hükümet gibi kadın denen türden. Marie çalma hastası ve uyuzdu, kendisini hiç sevmedim. Skyler ise ilk sezon (belki de gebe olmasının etkisiyle) çok baydı. Sürekli kontrol delisi gibi davrandı, özellikte de eşine yönelikti bu. Walt’ın ne işler döndürdüğünü duyunca çok şaşırdı, ki bu normaldi. Ölmek üzere olan bir eş, biri engelli biri bebek iki çocuk derken hayat onun için de zordu. Skyler karakteri hep yerin dibine sokuluyor. Bence Ted Beneke’ye borç vermesi dışında (ve ona karşı boş olmaması) dışında bir sıkıntı yoktu. O kadar parayı akladı yahu ne yapsın daha. En sevdiğim sahneleri ise embesil muhasebeci rolü yaptığı ve Walt ile bıçakla dövüştüğü sahnelerdi. Skyler’a fazla yüklenmek saçma olur, sonuçta Walter da huzurevi yahut yardımlaşma derneği işletmiyor.
Jesse Bruce Pinkman: Walter Hocamızın çalışkan mı çalışkan, sözlüsü yazılısı performansı hep yüz olan biricik öğrencisi :) İlk bölümdeki narkotik baskını sırasında çatıdan düşüp kafayı kırdı ve öylece kaldı zavallım. Kendisi hakkındaki düşüncelerim karışık. Öncelikle onu çok duygusal buluyorum ve duygusal insanları sevmem ne yazık ki. Jesse iyi kalpli olabilir lakin iyi bir yolun yolcusu değil, liseyi bitirmiş ve hemen meth kaynatmaya başlamış. Toz halindeki her şeyi içine çekmeye dünden hazır. Bir yandan da ‘Bu kadar iyi niyetli biri bu kadar pis işlerde ne arıyor?’ diyor insan. Ben Jesse’ye güvenmezdim, hissi davrandığından aklı gidip geliyor genelde. Bunun yerine Walter’a güvenirdim (o da beni mezara yerleştirirdi büyük olasılıkla ama mantıktan yanayım daima). Jane öldükten sonra defalarca onu arayıp, (onun sesini duyabilmek adına) sesli mesaj dinlediği sahnelerde biraz ısındım ona. Mike onu ‘yetiştirme kursuna’ aldığında aralarında oluşan ilişki güzeldi. Walter da ondan vazgeçemedi, belki de Jesse onun hep sahip olmak istediği sağlıklı bir evlattı. Kafayı kırması uzun sürmedi tabi böylesi bir ortamda. Esaretten kurtuluşuna ise çok sevindim. New Mexico gibi bir yenden sonra muhakkak üşütücü olmuştur lakin kendisi şu sıralar Alaska’da ikamet ediyor. Sağlıklı bir yaşam sürüyordur umarım :)
Walter Hartwell White: Sözcüklerin tükendiği kişi. Ben Walter’ı sevmiştim aslında (Bryan Cranston’un muhteşem oyunculuğunun payı büyük burada) ama dönüştüğü kişi olan Heisenberg’i sevmek imkansıza yakın (ürettiği malı kullananlar sevsin seni ayol). Kendisine kanser teşhisi konulduğunda üzüldüm, bedeninde olup bitenleri seyrettim. Zayıfladıkça zayıfladı, yüz çizgileri derinleşti. Kararsız kalmıştı, biçareydi. Ölüm ensesindeydi. Ne yapmalıydı? Kendi deyimiyle bunca yıl korku içinde yaşamıştı, geceleri uykusundan uyanmıştı endişeden (karaktere sevgi duymamız için tüm altyapı mevcut). O çekingen, bilgili, kibar adam gittiğinde ve içindeki kötülük açığa çıktığında, her şeyi ailesi için yaptığını iddia ettiğinde, onun için oluşturulan bu arka plan kullanıldı. Halbuki kendisi yalnızca kötü değil fena halde de hırslıydı. Oysa en başta Jesse ile çöle kaçıp karavanda meth pişirdiğiniz günlerde her şey ne kadar da iyiydi. Ama duramadın. Dönüştüğün bu yeni kişi hoşuna gitmişti çünkü. Kötülüğün tadını almıştın çünkü. Gustavo ile iş yaptın ama iki cambaz bir ipte oynamayacaktı. Bu kadar donanımlı birini ortadan kaldırabildin. İnsanları kusuntu içinde boğulurken izledin, çocuk zehirledin, varillerin dibinde nice insan erittin. İlk bölümde -öldürmemek için- tabak parçalarını sayan adam, arabayla insanların üstünden geçer hale geldi. Kalem tutan eller tabancayı da aynı rahatlıkla kavradı. Gus Fring’i öldürdün, peki tamam. Ya Mike’tan ne istedin be adam? Tıfın tıfın yürüyüp korka korka ateş ettin. Ölmemiştir diye ödün koptu, yalan mı? Seninle beş dakika oturup sohbet etmeleri karşılığında insanlara para teklif eder hale bile geldin. Değdi mi bunlara ha? Aslında sen hep kötüydün ama bunu gösterecek bi durum yoktu ortada. Sen de sahte bir şekilde iyi insan ayağı yaptın. Jesse ile dövüştüğünüzde 'Ellerin kırılsın Jesse' dedim, barda Mike yumruk attığında iki büklüm oldun, içim acıdı sana. Bahane bulmana gerek yok bence, yok aile yok bilmem ne. Sen kötüsün! Yüzünde bir gülümsemeyle gittin öte dünyaya, Gustavo’ya selam söyle madem. Evet sayacaklarımı saydım rahatladım :) Bryan Cranston, aldığın tüm ödüller helal olsun, hoş olsun sana :)
Walter White itiraf etmekte zorlansa da, evet, her şeyi kendi için yapmıştı. Ben de bu yazıyı kişisel yıldönümümde kendime yazdım. İlham için teşekkürler Walter White. Birbirinden pahalı kişisel bakım ürünleriyle beni şımartmakla yetinmeyip, son birkaç yıldır sürekli kitap yazan Jean-Christophe Grange ve düzenli olarak bana bu kitapları temin eden sevgili kızkardeşim Elif nam-ı diğer Teddy Bear, teşekkürler. Manevi olanları geç, bir dünya maddi borcum var sana. Düzenli olarak blogunda ağırladın beni, sonsuz sağ ol. Her hafta okuyorsunuz, ayırdığınız zaman için çok çok sağ olun ! Yeniden görüşmek üzere!
Büyük Biraderim'in mikrofonla işi bittiğine göre içimdeki mikrofon sevdalısı okul müdürünü ortama salabilirim... Sevgili Sbl, büyük biraderim ve de hayattaki ilk arkadaşım! Varlığı dünya barışına teminat, ayaklı ansiklopedi, yürüyen genel kültür insan... Senden çok şey öğrendim ve öğrenmeye de devam ediyorum. Hayatta bildiğim çoğu şey senin zevkinle şekillendi ve bundan bir an bile pişman değilim, aklım hala öğrenemediklerimde :) İyi ki doğdun, iyi ki varsın! Senin gibi bir insanı tanımak bile büyük bir şansken ben bunu yakın markajdan deneyimleyecek kadar şanslıydım! O zaman ne diyoruz; bu kadeh senin şerefine emmoğlu... Happy b'day sis, cheers...

Yorumlar

Bunları Okumuş Muydun?