Seyir Defteri #1 : Hell On Wheels

‘’Go to the west. West is the best!’’. Bu sözler Amerikan halkının sloganıdır adeta. Ancak bir Türk olarak ben bu söylemin daha ziyade bize ait olduğunu düşünüyorum. Hem öncelik-sonralık sıralaması da bizim lehimize. Tarih sahnesine bir doğu ulusu olarak çıkıp, batıya doğru yayılan - Avrasya civarında karar kılan- biziz nitekim.
Öykümüz günümüz Amerika’sının doğuşunu, kanun tanımayan batı ile ülkenin görece daha medeni doğusunu birleştirecek bir demiryolunun inşası üzerine. Esas adamımız eski bir konfederasyon mensubu olan Cullen Bohannon (Anson Mount). Kendisi iç savaş esnasında ailesinin yankiler tarafından vahşice katledilmesi üzerine intikam yemini eder ve kuzeye gider.
Birleşik Devletler eyaletleri arasında, benim anlamsız yere soğuk olmalarından ciddi gıcık kaptığım Minnesota – Iowa – Nebraska – Dakota – Wyoming – Idaho hattında ve devamında Nevada-California arasındaki demiryolunun yapımına katılır. Cullen Bohannon yalnız intikamcı değildir, olumlu hasletleri de vardır: Yiğit, cesur ve adaletli biridir kendisi.
Bu upuzun yolculukta Bay Bohannon’a eşlik eden diğer kişilerden bahsetmem gerekirse başı çeken kişi kuşkusuz o dönemin ‘Şahsım’larından biri olmaya namzet, demiryolu işletmelerinin hem hissedarı hem yönetim kurulu başkanı olan Mösyö Thomas Durant’in adını vermeliyiz. Zira kendisi tam bir gubuz ve kodamandır.
Döşediği her mil demiryolu başına devlet desteği almakta, en kıymetli arazilerin hemen yakınından yol geçirip tesis kurmakta hatta rakip şirketlerin posta trenlerini soydurtmaktadır ara ara. Credit Mobilier şirketi ile başladı, Union Pasific ile devam etti ve son sezonda Central Pasific şirketi ile yarıştı. Mormonlarla çatıştı, devleti aldattı, haksız kazanç sağladı, hapis yattı, iflas etti ve yeniden doğdu. Yani tam bir nevi ‘Şahsı’na münhasır biriydi. Kendisinin yaşamı New York kentinde tek odalı kulübesinde yoksul düşerek sonlandı.
Yürüyen Cehennemimizin diğer kayda değer kişileri, azat eilmiş köle Elam Ferguson, ruh hastası gibi davranmayı seven kötülük yolunda öğütler veren din adamı Nathaniel Cole, olmazsa olmaz İrlandalı biraderler Sean ve Mickey McGinnes ve ‘nalet’ olası, kahrolası, geberesi lakin ölmek bilmeyen, Aliyev’in deyişiyle ‘gorbagor’ olası Bay İsveçli Mr.Sweede ki kendisi aslında Norveçli.
Taşlar taşı hatta sanki bir kaya olan Cullen Bohannon hanım arkadaşlarından söz etmek gerekirse ‘Vahşi Batının hoş hanımı ‘ harita uzmanı olan, aslında İngiliz soylusu, maceraperest Lily Bell (Dominique McElligott) hanımefendiyi en başa yazmalıyım. Ailesi öldüğü için yeniden evlenen Bay Bohannon’ın mormon eşi Naomi Hatch (Mackenzie Porter) yine çok hoş bir hanım.
Son sezonda ise artık California’ya yaklaşılmasından mütevellit Uzakdoğulular devreye giriyor ve Cullen Bohanon gibi bir taşın kendisinde ne bulduğunu bir türlü anlayamadığım, erkek kılığına girerek vahşi batıda var olmaya çalışan Çinli Mei Fong (Angela Zhou) görülmekte.
Söylemeden geçmek olmaz, dördüncü sezonu renklendiren en önemli etmenlerden biri de Cullen Bohannon’un eski silah arkadaşı yeni düşmanı ve kasabanın yepisyeni şerifi olan Sidney Snow. Bu sezona damga vuran en önemli hususlardan biri de manyak din adamının pek akıllı ve sağduyulu olan kızı Ruth Cole ve kendisinin Bay Bonannon’a olan duygularını sonunda itiraf etmesi. Bu ikisini birlikte belirttim çünkü bu ikili aynı zamanda birbirlerinin ölüm nedeni oldular ne yazık ki. Ruth idealleri ve inançları doğrultusunda idam sehpasına çıktı.
İzlerken büyük keyif aldım, Sioux ve Chayenne yerlilerinin yaşayışlarını görme fırsatı buldum. Amerika Birleşik Devletleri işte böyle kurulmuş. Bir yanda kendilerini her bir şeyin sahibi olarak düşünen beyazlar, kölelik devrinin bitmesi sonucu hür kalmış lakın bu sözcüğün anlamını dahi bilmeyen ve işgücünden başka bir şey olarak görülmeyen siyahiler, koca kıtanın gerçek sahipleri olup barbar ve saldırgan olarak aksettirilmekten bir türlü vazgeçilmeyen Kızılderililer. Ne diyeyim bu güneyli hafiften kaba arkadaşlara pek bi alışmıştım, çok beğendim !

Yorumlar

Bunları Okumuş Muydun?