Seyir Defteri #2 : Vis A Vis

Blogun konseptini az çok çözdüyseniz, bu kızın aklına esen her konuda bir şeyler karalayacağını da tahmin etmişsinizdir. Bugün sizinle izlediğim dizilerden Vis A Vis’in dedikodusunu yapacağım. Yalnız baştan anlaşalım, ben spoiler konusunda bol kepçe bir insanım. İzliyorsanız, önceden öğrenmek istemeyeceğiniz detaylar bulabilirsiniz.
Diziye 2 ağustos 2019’da başlamışım. Ben izlediğimde 4 sezon da yayınlanmıştı, haliyle kesintisiz izledim. Öncelikle neden bu diziyi seçtiğime değinmek istiyorum. Basit bir insanım, bunu cepte tutalım çünkü ileride de işimize yarayacak anahtar bir cümle ; iflah olmaz İspanyolca sevdam ve Nairobi reis. ‘Nairobi ne alaka’, ‘La Casa De Papel olmasın o’ falan demeyin sakın. Anahtar cümleyi anımsayın; LCDP’de Nairobi karakteri ile sevdiğim (fazlaca sevdiğim, belki de en sevdiğim karakterdi dizide) Alba Flores’in -yani nam-ı diğer Nairobi reisin- ansız ölümü üzerine kendisine doyamadığım için karşıma çıkan ilk projesine atlamamla başladı her şey. Başka bir sebebim yok.

Diziye kabaca baktığımda yine LCDP’den tanıdığım, 3.sezon’da olaya girip ortalığın anasını ağlatan psikopat manyak Müfettiş Alicia yani Najwa Nimri’yi gördüm. Yeni bir diziye başlarken, daha önce izlediğim yapımlardan ne kadar tanıdık yüz görürsem diziye o kadar çabuk ısınır ve başlarım. Gerçi burada Alicia bir faktör değildi başta, ancak bundan sonra yer alacağı her yapımı ‘AĞAĞAĞAĞA ZULEMAAAA’ şeklinde meleyerek seçeceğim bir gerçek. Ne diyebilirim ki, Zulema şeytanının büyüsüne izlemedikçe kapılamazsınız…

Bir de Elite’in Carla’sı Ester Exposito 2.sezonda birkaç kez önemsiz bir rolde gözüküyor, o kadar.

Yavaş yavaş karakterlere ve olaya değinmeye başlayayım. Süzme salak bir sarışınımız var elde, ve ilk sezon boyunca hakkında başka bir şey düşünme şansı da vermiyor size; başrolümüz Macarena Ferreiro… Kız aşırı ama aşşşşşşşşşırı salak. Hayatı boyunca tek bir düzgün karar veremeyen korkağın teki, ne denirse yapıyor. Vur ensesine al ekmeğini bir tip. Yani bir insan ancak bu kadar salak olabilir, her sahnede ya sabır çektirecek şimdiden bağlayın kemerlerinizi. 4 sezon boyunca biraz adam olabilir diye ummaktan başka bir şey gelmiyor elden, çünkü salaklığı cidden sinirleri zıplatan cinsten. Bu salak sarışın ve onun en az kendisi kadar salak ailesi olayları arapsaçına çeviriyor, saç yolmalı sinir krizleri eşliğinde bir seyir keyfi sunuyorlar.

Kıvırcık var bir de, dizinin en hoş hatunlarından, adı Kabila ama herkes ona Rizos (Kıvırcık) diyor. Lezbiyen bir hanım kızımız. Uyarıyı bu kısımda yapayım madem, bol bol çıplak kadın ve lezbiyen ilişki göreceğiniz için şayet bu tür şeyler sizi rahatsız ediyorsa diziyi izlemeyi bırakın. Neyse, Rizos olmasaydı sarışın (Yani hapishanede kısaltılan şekliyle Maca) asla hayatta kalamazdı, bir diğer yandan da başına bela açmasına sebep olan da hep Kıvırcıktı.

Şişko Sole, çok sonra öğrendim ki Soledad’mış ismi. Küfürbaz, komik, tatlı. Herkesçe olmasa da büyük çoğunluk tarafından seviliyor. Hapishanede dokunulmazlığı var gibi bir şey, bu statüye erişmek çok zor izledikçe anlayacaksınız. Ayrıca kalp hastası, kalp nakli bekliyor.

Macarena’nın koğuş arkadaşları bu kişiler aynı zamanda (tabi bu Yolanda öldükten sonra oluyor), değinmediğim tek kişi şerefsiz Anabel. Uyuşturucu ve dışarıdan sokulabilecek her şey için kendine kartel kurmuş. Ayrıca içeride de kadın pazarlıyor. Evet, doğru duydunuz. Hapishanede zaten özgürlüğü elinden alınmış insanların bir de Anabel’e ödeyemeyeceği kadar borçlandığını hayal edin.

Maca’nın Zulema ile yollarının kesişmesi Yolanda’nın ölümü ile başlıyor. Çünkü Yolanda’nın herkesçe bilinen bir sırrı var, o da bir hazinesi olduğu. Herkesin yerini öğrenmek için can attığı bir talih kuşu adeta. Tabi Zulema bu hazinenin peşinde olduğundan, kimse cesaret edemiyor el uzatmaya. Aslında bizim süzme salak Maca’nın da niyeti yoktu ama kaderinde Zulema ile mücadele etmek varmış… Maca şans eseri, onu bu hazineye götürecek şeyi buluyor. Ve olaylar bundan sonra başlıyor. Bu arada Yolanda'nın neden öldüğünü merak eden var mı? Bu açıklamadan sonra cevabı uzaklarda aramayın. Evet... Çok şiddet annecim…

O kadar fazla karakter var ki, her birine kısaca değinmek zorunda gibi hissediyorum. Çünkü bence fazla karakter olmasına rağmen, karakterlerin özgünlükleri sayesinde yormayan bir dizi. Ve diziyi dizi yapan bu çeşitlilik. Keş Tere, kadırgalı Antonia (bu lakabı ben uydurdum, aynı zamanda çingene bir ablamız) idarecilerden atarlı giderli sert adam Fabio, Sandoval şerefsizi, Valbuena pisliği, Sempatik ve Gay gardiyanimız Palacios, salak müdire Miranda… 3.Sezonla birlikte olaya dahil olan Altagracia, Goya, Fatima, eski siyasetçi yeni mahkum ve salaklığı ile Maca’yı aratmayacak Mercedes… Ferreiro ailesinin salak fertlerine değinmek istemiyorum, çünkü tek haneli IQ’ları ile kalkıştıkları işler neticesinde her şey boka sardı, tuttukları her şey ellerinde kaldı. İlk iki sezonun tüm aksiyonunu bu aileye borçluyuz.

Bu arada başarılı bir firar girişimi oluyor, bu sebeple ilk iki sezonun mekanı Cruz Del Sur hapishanesi yerini 3.sezonda Cruz Del Norte’ye bırakıyor ve 4.sezonda final yapana kadar da burada kalıyorlar. Burası Sur'a göre daha katı disipline sahip bir yer. İspanya’nın hapishaneleri de farklı bu arada, özel hapishane bunlar. Sistemi tam olarak çözemedim ama, bu bana baya bir garip gelmişti. Tabi idareciler de değişiyor, bilmem söylemeye gerek var mı? Sandoval pisliği, şerefsizlik katsayısını yükselterek müdür oluyor ve yaptığı icraatlarla şerefsizlik rekorları kırıyor. Fabio’nu deyimiyle ‘sen şerefsizin önde bayrak taşıyanısın’. (Ve zaten katı disiplin de buradan kaynaklı, Miranda ve onun hümanist uygulamalarının etkili olmadığına yönetimi ikna eden Sandoval'ın işi hepsi) Her sahnesinde içinizden bu cümleyi tekrarlatacak bir şerefsizlik, o yüzden rica ediyorum ilk sezondaki o sahte hümanist tavırlarına aldanmayınız efendim. Sandoval bulunduğu kabın şeklini alan omurgasız bir pisliktir, ve uygun şartları bulduğunda yapamayacağı iğrençlik yoktur; konu kapanmıştır.

3.Sezon çinlilerin ağırlıkta olması bence tadı tuzu kaçıran olaylardandı, ama en azından bizim Cruz del Sur sürgünlerimizi ortak bir düşmana karşı birleştiriyor. Ama Maca’nın tüm bu sezonlar boyunca komada olması harikaydı bence (bu noktaya yazıyı bitirirken tekrar değineceğim). Çinlilerin tek faydası bu oldu sanırım.

Her telden çalmış gibi gözüksem de, daha fazla spoiler vermemek adına yazımı burada noktalayacağım sevgili dostlarım. Çünkü Vis a Vis’te olay, bende spoiler bitmez. Her karakteri ayrı bir yer edindi bende. Şerefsiz olanlar hariç, onlarla üzülüp onlarla sevinirken buluyorsunuz kendinizi. Hayatın insanları nasıl değiştirebileceğini öğreniyorsunuz, en canlı örneği Maca. Safsalak plaza kızı dizinin sonunda çeteciye dönüştü. Ya da tam tersi, Zulema gibi şeytanın dahi akıl danışacağı kötü bir karakterin insani yanlarını da gördük. Saray, Rizos, Tere, Sole, Antonia gibi eski hayatını geride bırakıp düzelmeye çalışanları gördük. Dizinin sonunda neler yaptıklarına falan değindiklerinde buruk bir gülümseme oluşuyor yüzünüzde. İlk sezonu biraz dişinizi sıkarak izleyin, pişman olmayacaksınız.

Finalde Maca’nın neden komada olduğuna değinecektim, iyi ki hatırlattınız. Kendisi bu süreçte ‘Las Chicas Del Cable’yi çekiyordu. Yani, bir sonraki dizi incelememde yer vereceğim seri. Yine bir spoiler, bol kepçe spoiler bir insan olmayı ben seçmedim…

Diziyi izleyen var mı? Yorumlarınızı bekliyorum!

Yorumlar

Bunları Okumuş Muydun?