Seyir Defteri #12 : Marco Polo

Günaydın! Atlarımız güçlü, yolumuz açık olsun! Makarnalar da lezzetli olsun bir zahmet!
Efendim, Marco Polo'yu tanımayan yoktur, en az bir kez olsun adını duymuşuzdur. 1200'lü yılların sonuna doğru Asya içlerine büyük bir seyahat yapmış ünlü bir gezgin. Gezilerini, yurduna dönünce yazıya da dökmüş. Kendisi ve yolculukları hakkında en büyük bilgi kaynağı seyahatnamesi zaten. Ben eserini henüz okumadım ama Netflix yapımı iki sezonluk dizisini izledim (Canım Aydan’ım önermişti, izlemez olur muyum?) ve ne biliyor musunuz, bence sizler de izlemelisiniz. Bizimle benzer kültür ve yaşayışlar söz konusu. O kadar çok Türkçe ifade var ki, hem şaşıracaksınız hem hoşunuza gidecek. Ben günde ikişer bölüm izledim.
Marco Polo Netflix'in daha yolun başlarındayken çektiği bir yapım (2014-2016) ve diyebilirim ki Netflix’i Netflix yapan yapımlardan biri. Hem ziyadesiyle pahalı hem de görsellik üst düzey. Yani öyle ‘set kurayım’ ya da kapalı yahut ‘birkaç mekanda geçen bir şey olsun’ türü değil, açık mekanda bol zahmet verilerek çekilmiş. Yaklaşık 200 milyon dolar para dökülmüş ve dağıtımcılardan biri de meşhur Weinstein şirketi (gerçi artık adları kötüye çıktı, biliyorsunuz). O yüzden Marco Polo için rahatça diyebilirim ki AMC kanalına denk bir iş olmuş.
Ayol Ortadoğulu bir tane dostum olacağına, etrafım Moğollarla çevrili olsun (kafa-gövde bağlantısı ayrılmadan önceki son sözler) dermişim :D Şaka maka bu adamları niye barbar sayıyorlar anlamıyorum. Moğollara barbar diyen sütten çıkma ak kaşık mı yoksa pamuk şekeri mi? Her toplumun mazisi belli bence, kimse kimseye çamur atmasın. Yerleşik medeniyetler kendilerini göçebe medeniyetlerden üstün görür hep, niye ki? Bir Romalı için şehir devleti kurup yaşamak ideal yaşam olabilir, bir Moğol için şehir kurup içine kapanmaksa gayet aptalca olabilir çünkü insan doğanın bir parçasıdır ve onunla birlikte olmalıdır. Gayet doğru bence. Ben de Türk’üm sonuçta, yerleşik yaşama geçtik, evet, lakin elimizden geldiğince konargöçerlik yapmaya devam etmiyor muyuz? Çıkmıyor muyuz yazın serin yerlere, yaylalara filan? Kimse benim Moğol kardeşlerimi haksız bulamaz, batılı barbarlar kurban olsun Moğollara.
Dizinin adı gezgin Marco Polo’dan geliyor, kendisi tüccarlık yapan babası ile İpek Yolu üzerinde ticaret mevzuları ile meşgul yani öyle ‘İtalya’dan çıkayım, bi Moğolistan’a varıp geleyim’ değil durum tabi ki, bu kişiler öncelikle tüccar. Kaldı ki İpek Yolu Çin’den başlıyor lakin Moğollar tarafından da kontrol ediliyor. Eğer ki Han tarafından size altın bir tablet verilmezse ticaret micaret yapamazsınız. ‘Han kim?’ diye sorarsanız hemen tanıştırayım, Cengiz Han’ın oğlu Toluy (Tuluy) Han’ın oğlu Kubilay Han! Kendisi tombul ve öfkeli :)
Diziyi izlemeden önce yaklaşık 30 dakikalık bir özel bölüm var, önce onu izleyerek başlayın. Bu bölüm aslında noel özel bölümü ama önce izlemek karakterlerin evveliyatını bilmek açısından yararlı. Şimdi olup bitenlerden bahsetmek istiyorum. Umarım çok keyifbozan vermem :)
Babasıyla çıktığı zorlu yolculuklarda çölleri, denizleri ve türlü zorlukları aşan Marco artık Moğol diyarlarına varmıştır. Yabancı oldukları için doğal olarak şüphe uyandıyorlar insanlarda ve Moğollar da Avrupalılara şeytan gözüyle bakıyor. Kaçakçılık yaptıkları düşünüldüğü için (ipekböceği kaçakçılığı suç) baba-oğul Polo’lar hapse atılıyorlar. Suçsuzluklarını ispatlama, serbest bırakılma falan derken Marco buranın aslında nasıl bir yer olduğunu anlamaya başlıyor. Niccolo ve Matteo Polo (baba ve amca) salınıyor Marco ise Han için hizmet etmek üzere kalıyor.
Bunun üzerine Kubilay Han, bu Avrupalıyı adam etmesi için onu Yüzgöz’ün ellerine teslim ediyor (Yüzgöz, görme engelli Çinli bir bilgin-keşiş) Kubilay Han ise hükümdarlığına meydan okuyan kuzeydeki kardeşi Arık Böke ile birebir savaşıyor ve kardeşini yeniyor. Kardeşini öldürmesi Moğol töresinde tuhaf karşılanmıyor çünkü devletin devamı ve gücü esas alınıyor.
Kubilay Han’ın bir diğer amacı ise düşman komşu Çin’i fethetmek. Ne gerek var ayol, otur oturduğun yerde diyen olmuyor kendine nitekim :) Burada söylemeliyim ki İmparatoriçe Çabi, Kubilay için hep en doğru kararları vermesine yardımcı olan kişiydi. Kubilay’ın oğlu Jingim ise Çin kültürüne göre yetişmiş ve Breaking Bad dizisindeki Bogdan ile yarışır kaşlara sahip. Aslında o kaşlar biçimlendirilirse şu Uzakdoğulu popçulardan biri bile olabilir :) Jingim iyi bir şehzadeydi ama sanırım ben Kubilay’ın pek de ‘yasal’ olmayan oğlu Byamba’yı daha çok sevdim. İlk izlerken bir baktım ‘Kubilay’ın iki oğlu var biri Çinliye biri Ortadoğuluya benziyor yav’ dedim, zaten Byamba’nın annesi Java kökenliymiş. Kubilay Han’ın bir de evlatlık oğlu var Ahmet adında ve Müslüman.
(Jingim)
(Ahmet)
(Byamba)

Bu arada Marco her şey tamam bir bu eksik dercesine Mavi Prenses’e aşık olmasın mı?
Mavi Prenses ise aslında prenses değil, gerçek prensesin hizmetkarı. Ama bu halk Moğollar tarafından katledilince kendisi onun kimliğini alıyor ve kendini Mavi Prenses diye tanıtıyor (kısaca Kokoçin). İleride ise Jingim ile evlendirilmesi planlanıyor.
Kubilay Han’ın amcası var bir de, Nayan Han.
Kendisi hristiyan. Kubilay Han hristiyanlardan hoşlanmamakla birlikte pek bir şey de demiyor onlara. Yönetimi altında sayıları az olmakla birlikte hem Hristiyan hem Müslümanlar var. Aslında annesi de sonradan Hristiyan olmuş Kubilay’ın. Moğol toplumunun ve Asya düzlüklerinin asıl dini Tengricilik. Gerçi ben Kubilay’ın yerinde olsam, hiçbir Ortadoğu dini mensubunu yaklaştırmam yanıma yöreme. Kubilay benden daha hoşgörülü sanırım :)

Kubilay Han güçlü biri ve Asya’nın en büyük ülkesini yönetiyor, bu yüzden de sık sık hedefte. Birileri habire Büyük Han’ı öldürmek istiyor. İşte bu noktada adı verilmeksizin haşhaşileri görüyoruz. İşin aslını öğrenmek için mevzilendikleri yere bile gidiyor Marco Polo. Ayrıca Bir de koca Çin var tabi Kubilay’ın ölmesini isteyen. Hatta doğrudan söylemek gerekirse Çin Şansölyesi Jia Sidao.
Bir yandan türlü hilelerle çocuk yaştaki imparatoru safdışı ederek (yer yer kullanarak) Çin tahtına oturmaya çalışıyor, diğer yandan da Kubilay’ı öldürmesi için kızkardeşi Mei Ling’i suikastçi olarak Moğolistan’a yolluyor. Pislik yapmaktan arta kalan boş vakitlerinde ise Mei Ling’in zavallı kızına eğitim adı altında eziyet ediyor ve böcek besliyor. İlk sezonun kötü kişisi Şansölye Jia Sidao idi, kendisinin sonu Yüzgöz’ün elinden -şiirsel biçimde- oldu.
Marco Polo ve ustası Yüzgöz, Mei Ling’in kızını kaçırmak üzere Çin sarayına giderler. Tabi bu arada yerleşim planlarını ve savunma duvarlarının durumunu da öğreneceklerdir. Nitekim Kubilay Han Çin’e ilk saldırdığında Marco’nun bu çizimlerinden yararlanırlar. Ancak Jia Sidao da boş durmamış, Moğollara tuzak kurmuştur. Moğol ordusu ilk hücumlarında yenilir ve geri dönerler. Bunun üzerine Kubilay’ın yöneticiliği sorgulanır. Kubilay diğer yandan da Marco’ya öfkelenir, sonuçta çizimler ona aittir. Marco tekrar hapse atılır. Halk da bu ‘yuvarlak gözlü’ şeytana kızgındır. Marco ölümü beklerken bir yandan da canını kurtaracak son bir umut mancınık tasarımları yapmaktadır, öleceğinden emindir artık. Gözlerinde o boşluk ve ölümü görünce üzülüyor insan (Marco hapisten çıkabilsin diye, Han’ın danışmanlarından Yusuf da canını feda etmiştir). Çizimler bittikten sonra Kubilay’ın huzuruna çıkar ve tasarımlarından bahseder. Sonuçta aşılması gereken duvarlar var yahu :) Kubilay’ın mühendisleri tam da Marco Polo’nun istediği gibi üretirler mancınıkları.
İkinci kez ordu toplayıp geldiğinde ise savaşı kazanır Kubilay Han. Mancınıklar gerekeni yapmış ve Çin seddini yıkmıştır. İlk sezonun son bölümünde Çin sarayına girip tahta oturduğunda tezahürat yapacaktım mutluluktan. Bu da Ulu Han’ın ‘’Oy tombulum tombulum, Çin seferinden geldim yorgunum’’ halleri :)
Kubilay Han artık Çin İmparatoru olmuştur. Gerçekte de Çin tahtına oturan ve Çinli olmayan tek imparator Kubilay’dır. Yalnız bir sorun vardır. Song hanedanının son üyesi olan çocuk imparator hala hayattadır (Marco Polo ve Mei Ling getirmişti), bu çocuk ne olacaktır? Kubilay sonuçta er meydanında karşısına çıkan herkesi öldürmüştür, öz kardeşi dahil. Ama bu kez düşman sıfatıyla bir çocuk? Üstelik ağlayıp Kubilay’a sarılıyor? Kubilay ona sakinleştirmek için sarılır, teskin eder. Büyük bir sarılmadır bu. Adeta ölüm kucaklamaktadır çocuk imparatoru. Gladyatör filmini izleyenler anlayacaktır ne demek istediğimi. Commodus Kubilay.
Sevgili Mete Han’ın ‘Çinlinin sözü tatlıdır, ipekleri yumuşaktır ancak sakın ola Çin’e yerleşmeye kalklmayın’ sözüne uymayan Kubilay Han Çin içlerine yerleşir, kendi otağı dışında Çin sarayında da oturur hale gelir. En büyük düşman Çin kısmen de olsa dize getirilmiştir. Kubilay’ın Hristiyanlardan bilhassa da Papa’dan hoşlanmadığı bellidir. Sıradaki hedef batı olacaktır. Papa Kubilay’a kafir ve barbar demişti, bunu ödetmeliydi onlara. Ancak Hanlık içinde çekişmeler vardı. Hristiyan amcası Nayan, Papa ile görüşmekte (taa Akka’ya gitti takdis olmak için, dönüşte de kutsanmış şarapla gelerek iyice sinirlendirdi beni) ve kuzeyde ise Kaidu kendince halkı sebeplerle Han olmak istiyordu. Evlat edindiği, eğitim almasını sağladığı ve mali danışmanı yaptığı Ahmed ise sinsilikte ve hainlikte boyut açıyordu. Aksi gibi gerçek Mavi Prenses de geri dönmüştü. Göktanrı ile konuşmak için dağın tepesine çıktıklarında ise kurt saldırısına uğradılar, Marco Kubilay’ın hayatını kurtardı (toplamda birkaç kez kurtardı aslında).
Kaidu kendisi kağan olmak istiyordu, sonrasında ise devrimsel bir hareketle hanlığı kızı Khutulun’a bırakacaktı (Khutulun’u ilk andan beri sevdim, mert hatundu doğrusu), ancak Kaidu Ahmed tarafından kandırıldığının farkında değildi, hakeza Nayan Han da.
Nayan’ı Hristiyan olduğu için sevmedim zaten bir de ayaklanma çıkardı, buna karşılık Kaidu daha doğru bir adamdı. Ya o Ahmed’e ne demeli? Yapacaklarını kocaman bir resim olarak bile çizdirip çekinmeden duvarına bile astı, suikastçi Mei Ling’le bir oldu (başka mevzuları da var), pis Ortadoğulu. Kubilay otağına dalsa ‘sen benim oğlumdun’ deyip kelleni alsa hak etmiştin yeminle. Pis nalet.
Tüm bunlardan sonra çatışma kaçınılmazdır, Ahmed ve döndürdüğü dolaplar yüzünden herkes birbirine girer, varisler savaşır. Moğolların birbirine girdiğini öğrenen Papa da onlara saldırır. Kubilay -ikinci sezon başında gördüğümüz- dedesi Cengiz Han’dan aldığı taktiklerle savaşır. Hanlar hanı kim olacak diye kurultay toplanır. Her şeyi söyledim gene ama birkaç kişiden daha bahsetmek istiyorum gene, en azından çift olarak.
Kubilay Han ve İmparatoriçe Çabi: Dizinin bir numaralı kişileri. Benedict Wong şahane bir Kubilay olmuş. Joan Chen Kubilay'ın akıl danışmaktan hiç çekinmediği imparatoriçeye hayat vermiş. Dizinin en bilgili kadın karakteriydi.
Prens Jingim ve Mavi Prenses Nergui: Jingim hoş ve göz doldurucuydu. Mavi prensesin aslında Çinli olduğu bin kilometre öteden belli.
Şalsölye Jia Sidao ve Mei Ling: Çinli kötülerimiz. Kubilay kenti kuşattığında halen kendine çay dolduruyordu Sidao, adamdaki güvene bak. Ölümü Yüzgöz'ün elinden geldi ya, offf :) Ya o suikastçi kardeşi Mei? Bir aileden bir tane doğru kişi çıkmaz mı ya?
Byamba ve Khutulun: Diyebilirim ki, Kubilay ve Çabi'den sonra en beğendiğim ve yakıştırdığım çift oldular.
Yüzgöz ve Marco Polo: Yanış anlamayın çift değiller:) Usta ve öğrenci onlar. Marco gerçekten de çok şey öğrendi ondan. Her konuşmaları dikkatle dinlemeye değerdi, yaptıkları dövüş idmanları da izlemeye. (Teddy notu : Ulan bozkırlarınızda böyle güzel adam görmüş müydünüz de adama yuvarlak gözlü şeytan diyorsunuz... Yazık, günah, gök tengri çarpar adamı valla...)
İşte böyle dostlar. Masrafları nedeniyle budala Netflix iptal etmiş bu diziyi. Oysa ki Haçlılar da olaya dahil olmuştu ve üçüncü sezonda onların defterini dürecekti Kubilay Han. Zaten ucu açık bırakılmış sezonun yani bariz belli devamını gerekli olduğu. Han’ın kılıcı kendi insanlarına döndüğünde Marco Polo ne yapacaktı? Madem bir sezon daha yapmadınız bir kapanış filmi çekseniz diyorum? Hala geç değil bakın. İyi seyirleriniz olsun.

Yorumlar

Bunları Okumuş Muydun?