Seyir Defteri #7 : Admiral

Merhabalar! Nasılsınız? İyi olmanızı diliyor ve lafı dolandırmadan, benimle bir koşu Rusya'ya kadar geliverir misiniz diye sormak istiyorum. Bir film-dizi karışımı inceleme yapmak üzere gelmiş bulunmaktayım. Ben de gelince gitmiyorum yahu, bu ne böyle işgalci gibi üstüme iyilik sağlık…
Efendim, sizlere 2008 Rusya yapımı Admiral filminden bahsetmek istiyorum. Bu filmin beğenilmesi üzerine 2009 yılında film 11 bölümden oluşan bir diziye dönüştürülüyor.
Ben ne yaptım peki, ikisini birden izledim… Başrollerinde beğendiğim Rus aktör Konstantin Khabenski var, başrol kadın oyuncumuz ise güzeller güzeli Yelizaveta Boyarskaya.
Pek sevgili komşumuz(!) Rusya’nın tarihi ile oldukça alakadarım. Yaptıkları savaşlar, yaşayışları, tarihleri, edebiyatları ve sanatları bende ilgi uyandırıyor. Son yüzyıllarının da oldukça hareketli geçmiş olması –ki bence insanlığın en önemli yüzyılı 20. Yüzyıldır- benim bu ilgimi canlı tutuyor.
Söz konusu yapımlarda Rusların Bolşevik Devrimi sırasındaki önemli kişilerinden biri olan Amiral Aleksandr Kolchak’ın yaşamına ve sürdürdüğü mücadeleye ayrıca çok büyük değişikliklerin hemen öncesindeki Rus toplumu ve coğrafyasına ışık tutulmuş.
Birinci Dünya Savaşı sırasında -1916 yılında- Almanya ile Rusya Baltık Denizi’nde savaşmaktadır ve Rus gemileri Almanların büyük deniz mayınları yüzünden zor anlar yaşamaktadır. Biraz talih biraz da Tanrının inayeti ile bu çarpışmalardan çıkmayı başarır Kolchak. Daha sonra donanma üssünde bir davet düzenlenir. Burada Anna Timireva ile tanışır, ufak ve sevimli bir iddia üzerine olmuştur bu. Adeta ilk görüşte aşktır onlarınki.
Hem Anna hem de Aleksandr evlidir ama bu durum birbirlerinden hoşlanmalarına engel olamamıştır. Diğer yandan dünya savaşının ülke açısından felaket gibi gitmesi, içerideki devrimin fitilini iyice ateşler. Artık Çarlık yanlısı askerler üstlerine selam dahi vermemekte hatta Çar yanlısı subaylar Bolşeviklerce silahsızlandırılıp öldürülmektedir. Anna’nın eşi Sergey Timirev de canını zor kurtarmıştır. Aleksandr Kolchak ise gemisinde ayaklanan tayfasına kılıcını vermektense denize atmayı yeğlemiştir. Huzursuzluk bitecek gibi değildir, Kolchak’ın kendisi de çarlık yanlısıdır ve bu durumla mücadele etmek istemektedir, bizzat Çar II.Nikolay ile görüşür; Çar onu görevlendirir hatta arkasından kutsar onu. Nerede benim Ortodoks bacım Teddy Bear?
Aleksandr Kolchak ailesini –eşi Sofya ve oğlunu- Fransa’ya gönderir. Ülke içinde bulunan yabancı yetkililerle görüşür, askeri destek arar. Bu arada Savuma Bakanlığına getirilir ve mücadeleye başlar. Omsk kentinde bir ordu kurulmaktadır ve Fransız General Janin de İrkutsk kentindedir, ayrıca burada Çekoslovak birlikleri de bulunmaktadır. Ulaşım için tren yolu tercih edilecektir ve ülkenin doğusunda Çarlık düzenine duyulan itimada güvenmektedir Kolchak. Anna ise evinden ayrılır ve ilk trene atlayıp Aleksandr’ı izler, üzerine düşeni yapmaya hazırdır. Amiral Kolchak’ın bu durumdan haberi yoktur, bir yakının söylemesi üzerine bu durumu fark eder, Anna’ya ondan bir kere ayrıldığını ancak bir daha ayrılmayacağını söyler. Tren garında, Rusya soğuğunda ağlatıcı bir kavuşma…
Aleksandr Kolchak vardığı her şehirde halkı cesaretlendirici ve teşvik edici konuşmalar yapar, köylüleri Bolşeviklere karşı koymaya davet eder. Gerçekten çetin muharebeler olur. Çarlık yanlısı birlikler var güçleri ile direnmektedir. Amiral ise halkın kalbini ve desteğini kazanmıştır. Tomsk şehrinde meydanda bu tür konuşmalardan birini yaparken kızılların direniş cephesini kırdığı haberi gelir ve aslına bakarsanız bu noktadan sonra toparlanmak mümkün olmaz, artık yalnızca geri çekilmeler olacaktır, ki bu biçimde varılabilecek tek yer de takdir edersiniz ki Sibirya’dır.
Bu sırada Kolchak’ın müttefiki General Kappel ordusunu İrkutsk kentine doğru getirmektedir, bir umut daha vardır artık. Ancak zamanlama açısından biraz geç kalınınca Kolchak’ın ordusu ve kendisi Bolşeviklerin eline düşer ve acı son yavaşça belirmeye başlar. O zamana dek gönüllü hemşirelik yapan Anna da kendisinin de Aleksandr Kolchak ile birlikte tutuklanması gerektiğini söyler, trenden indirilip gözaltına alınırlar.
Amiral hızlıca kurulan mahkemede yargılanır ve ölüme mahkum edilir. Anna Timireva ise kürek cezasına çarptırılır ve sonradan öğreniriz ki tam 30 yıl sürgünde yaşayıp ‘Gulag’larda ömür tüketmiştir.
İnfazından hemen önce Amiral Kolchak’a bir isteğinin olup olmadığı sorulur, ailesine sevgilerini ilettiğini ve oğluna dua ettiğini söyler. Göğsüne isabet eden dört kurşunla ölür. Gömmek söz konusu değildir, donmuş nehir üzerindeki buz kırılarak cenaze akıntıya bırakılır. Bu arada Bolşevik askerler mezar biçiminin ilginçliğinden konuşmaktadır çünkü buz haç biçiminde kırılabilmiştir. Çar yanlısı Amiral Aleksandr Kolchak’ın yaşamı sona ermiştir. Direniş bitmiştir.
Tüm bunların üzerinden artık yıllar geçmiştir, Sovyetler vardır. Anna’nın sürgünü bitmiştir. Moskova Film Stüdyosunda bir çekim yapılmaktadır ve burada Anna Timireva‘yı yaşlanmış bir halde görürüz. Kendisi filmde figüran olarak bulunmaktadır, uyarlanan eser ise Savaş ve Barış’tır. Set ekibi arasında Anna’nın bir halk düşmanı olduğu, devrim sırasında hainlerle işbirliği yaptığı dedikodusu dönmektedir. Halbuki Anna yalnızca sevmiştir, hem de büyük bir aşkla. Ancak burası Sovyetler Birliği’dir ve geçmişinizdeki hiçbir şey peşinizi bırakmamaktadır, hem de asla. Yalnız ve yaşlı olmasına aldırmaksızın apar topar çekimleri terk etmesi istenir, bir kez daha içimiz acır. Tam bu sırada bir şey şak diye kırılıverir ve Anna, Aleksandr ile tanıştığı o akşama gider. O akşam da kaza ile bir şeyler kırılmıştır, bir anda geri döner ve dans pistinde Kolchak ile dans ederken görür kendini. Sanki bunlar hiç olmamıştır, yaşanmamıştır bunca acı…
İnsanı yaşam, inanç ve yurtseverlik hakkında düşünmeye iten sıra dışı ve güçlü oldukça güzel bir yapım olmuş. Ben on yıl önce izlemiştim. Sizler de buyurun izleyin. Görüşmek üzere.

Yorumlar

Bunları Okumuş Muydun?