Seyir Defteri #256: Daddio

Selamlar! Bu kez sürücü koltuğunda Sean Penn var.
Geçen yıl bu zamanlar başrolünde Tom Hardy'nin monologlarıyla yer aldığı Locke filmini önerdik, bugünün önerisi Locke'un diyaloglusu olan bir yol filmi Daddio :) Film ilk başta sınırlayıcı görünüyor, ancak hikayenin gücü sadeliğinde ve gerçeğe yakınlığında ortaya çıkıyor. Sürücü ve yolcu arasındaki konuşmalar o kadar ilgi çekici, düşündürücü ve iyi hazırlanmış; tarafların derin duyguları izleyiciye geçiyor ve oyuncular arasındaki kimya aşikar.
Yönetmen bugünlerde 'It Ends With Us' filmiyle gündemde olan Christy Hall. Henüz 2023 yapımı olan tazecik Daddio'nun başrolllerinden biri olan Sean Penn (Gangster Squad, U Turn) zaten izlemesi keyifli bir oyuncu ve Dakota Johnson da salt gişeye yönelik filmler çekmekten vazgeçip daha dikkatli proje seçmeye başladı; haliyle Daddio güzel bir yol filmi olmuş. Havaalanından çıkış sahnesini saymazsan tamamen araç içerisinde geçtiğinden kapalı mekan filmi olarak sınıflandırdım.
Büyük ölçüde diyaloga ve iki başrol oyuncusunun performanslarına dayanan, iki yabancının kısa sürede birbirlerinin hayatlarını nasıl derinden etkileyebileceğini araştıran karakter odaklı 100 dakikalık bir film.
New York'un meşhur J.F.K havalimanından Manhattan'daki evine varmaya çalışan adı verilmeyen bir genç kadının (Dakota Johnson) Manhattan'a gitmek için normalde 45 dakika sürecek bir yolculuk için, elinde valiziyle sırada bekleyen sabit fiyat tarifeli ilk taksiye binmesiyle başlıyor. Oklahoma'daki uzun zamandır görmediği kız kardeşini ziyaretten dönen genç kadın yaklaşık on yıldır Manhattan'da yaşayan bir bilgisayar prıogramcısıdır.
Araç sürücüsü Clark (Sean Penn) ise ellili yaşlarının sonunda, arkadaş canlısı, konuşkan, babacan biridir. Biraz da yaşı gereği olsa gerek tam eski usul biri olan Clark bu akşamın son yolcusunu almıştır.
Clark müşterisinin yolculuğu sırasında telefonuna bakmadığından duyduğu memnuniyeti belirterek başlıyor. Kısacık konuşma olarak başlayan iletişimleri hayatlarını, deneyimlerini ve dünya görüşlerini tartışırken yavaş yavaş daha derin, daha kişisel konulara girmeye dönüşüyor. Konuşmaları bir notadan sonra o kadar kesintisiz oluyor ki, yolcunun iki üç kere mesaj atmak için telefonuna bakması dışında bölünmüyor.
'Havaalanı Queens semtinde olduğundan, oradan Manhattan'a varmak bir saat sürmez herhalde' diyorsunuz çünkü film akıcı ve yolculuk bitsin istemiyorsunuz. İşte bu noktada trafik kazası sebebiyle yolun kapandığını ve kahramanlarımızın uzun sayılabilecek bir süre yolun ortasında ve aracın içinde mahsur kaldığına şahit oluyoruz. Yolculuk ve konuşma böylelikle uzuyor :)
Yolda beklerken tuvalet molası veren Clark'ın araca dönüşüyle ikilimiz hayatlarıyla ilgili ayrıntıları paylaşmaya ve sırayla en içsel sırları kimin açığa çıkarabileceği konusunda adeta bir tür rekabete girerler. Clark, insanların nasıl çalıştığına dair çok net bir anlayışa sahip görünüyor ve kıza hiçbir yere gitmeyen bir ilişki içinde olduğunu açıklıyor. Bunca yılın yaşanmışlığıyla bir baba gibi yaklaşıyor kıza.
Son derece keyif aldığım güzel bir film deneyimiydi, düşünceli anlatılardan hoşlanan herkes için kesinlikle izlenmesi gereken bir film. Bir sonraki yazıda görüşürüz!

Comments

Bunları Okumuş Muydun?