Seyir Defteri #270: The Fall
Selamlar! Britanya'nın karanlık ve puslu havasından çıkıp gelen güzel bir dedektif ve korkunç suçları soruşturacağımız bir polisiye gerilim önerisi var.
Kuzey Avrupa'nın/Britanya'nın süreli kapalı ve kasvetli havasını -en azından dizilerde- seven bir izleyici olarak, dizinin bir de İrlanda'da geçmesi The Fall dizisini izlemek için güzel bir sebepti. Bir de oyuncu kadrosunu beğenince peşpeşe bölümleri izleyivermiştim keyifle. Blogda Britanya polisiyelerine dair The Pembrokeshire Murders, Des, Dublin Murders gibi yapımlara yer vermişim. Tüm izlediklerim bunlarla kısıtlı değil tabi :)
Bugün de başrollerinde bulunduğu yapımları genellikle izlediğim ama özellikle BBC ile çalıştığı İngiltere yapımlarında daha da devleşen Gillian Anderson (The Pale Blue Eye, Crooked House, War&Peace) ve başarılı bir modelden başarılı bir oyuncuya dönüşen Jamie Dornan (A Haunting In Venice, The Tourist, Death and Nightingales, Marie Antoinette), yardımcı rollerde Aisling Franciosi (The Nightingale, Black Narcissus), Bronagh Waugh, Jim Burns, Valene Kane ve Archie Panjabi var.
The Fall bir seri katil hikayesi ve kriminal türde bir yapım. Çok hızlı ilerlemiyor ama anlatacaklarını yüzeysel de geçmiyor. Çok fazla kan ve şiddet göstermektense izleyiciyi diken üzerinde tutmayı seçiyor; vahşet izlemekten çok kişilerin psikolojik yapılarını, hayatlarını ve geçmişlerini ortaya koyuyor. Malumunuz artık Kasım ayına gelmişiz, sabah daha geç güneş doğuyor, günler kısa, akşamlar uzun derken bu günler böylesi yapımları izlemek için en iyi zaman gibi düşünülebilir.
Senaryoyu yazan Alan Cubitt yönetmenliğini de Jacob Verbruggen ile birlikte yapmış. 2013-2016 yılları arasında üç sezon olarak yayınlanan The Fall birer saatlik toplam 17 bölümden oluşuyor ve seri katil barındırdığı ve titiz ayrıntılardan oluştuğu için dikkatle izlenmeli; çünkü dizi iyi yazılmış ve iyi oyunculuklar barındırıyor. Gillian Anderson ve tatlı gülüşününe aldanacağınız Jamie Dornan ile inananılmaz uyumlu, Aisling Franciosi de izlemeyi sevdiğim oyunculardan. Anderson ve Dornan diziden önce birçok röportaj vermiş ve dergilere çıkmışlar, çok tatlılar bence:)
Hepsinden bağımsız olarak Gillian Anderson o kadar güzel ve çekici biri ki adını görünce rol aldığı yapımları izlemek şart oluyor :) Oturup X-Files izlemeye mi başlasak?
Kuzey İrlanda'nın kasvetli kenti Belfast birbiri ardına işlenen iki cinayetle sarsılır. Olayları çözemeyeceğine karar veren yetkililer Londra Emniyeti'nin güvenilir ismi Başkomiser Stella Gibson'u (Gillian Anderson) yardımcı olması için Belfast'a davet ederler. Açılış sahnesinde evinin banyosunu bir iyi ovalayıp temizlediğini gördüğümüz Stella Gibson aynı titizlikle valizini hazırlar ve Belfast'a varır. Burada onu daha önce birlikte çalışmış olduğu Jim Burns (John Lynch) karşılar.
Sosyal danışman Paul Spector (Jamie Dornan) gündüzleri sorun yaşayan ailelere danışmalık hizmeti verirken geceleri dışarıya çıkıp insanları katletmektedir. Saygıdeğer bir aile babası olan Paul Spector ve hemşire eşi Sally Ann Spector (Bronagh Waugh) iki tane altın gibi çocuğa -Olivia ve Liam- sahiptir. Çocuklarının üstüne titreyen ve görünürde geçimsizlikleri olmayan genç bir aile. Yani dizi sizi katili aramaya sevketmiyor; kim olduğu ilk baştan belli. Odaklanmanız gereken satranç oyunu titizliğinde süren suçlu-polis mücadelesi.
Sarah Kay (Laura Donnely) cinayetinden kendini sorumlu tutan memur Danielle Ferrington'u teselli edip hemen kendi ekibini oluşturarak işe girişen Stella Gibson diğer yandan Profesör Reed Smith'in (Archie Penjabi) yardımlarıyla ölen kişinin durumu ve nasıl aşamalardan geçtiği konusunda bilgi edinir. Sarah Kay cinayetinde polisin ihmalinin olduğu anlaşılır.
Paul Spector iki taraflı yaşamına devam ederken suç işlerken kullandığı eşyaları kızı Olivia'nın odasının çatı arasına gizlemektedir ve bunu gören çocuk geceleri kabuslar görmeye başlamıştır. Sally Ann onun için endişelenirken Paul Spector kendisine yeni kurbanlar ararken; Paul ve Sally dışarıya çıktıklarında çocuklarına bakmak için evlerine gelen komşu kızı Katie Benedetto (Aisling Franciosi) ise Paul Spector'a fena halde vurulmuştur.
Söz konusu Paul'ün ilgisini çekmek olunca genç yaşına rağmen çılgınca şeyler yapmaya dünden hazır olan Katie, Paul Spector'un sırlarını saklamaya niyetlidir. Paul kadınları katleden bir seri katil olsa bile.
Paul Spector ve Katie Benedetto arasındaki olmaması gereken çekim görsel açıdan hiç de fena değildi; seyircinin algısını değiştirmek için ilginç bir fikir.
Olay yeri İrlanda olduğundan polisler de şiddetle karşılaşabiliyor. Stella'nın ilk bölümlerde görevlendirdiği James Olson'un (Ben Peel) cinayete urban girmesi ve Annie Brawley adında birinin saldırıya uğramasıyla insanların güven duygusu azalmaya başlar fakat bu kez saldırganın görüntüleri güvenlik kameralarınca yakalanmıştır.
Şüphelinin eşine benzediğini farkeden Sally Ann, Paul'e polise gidip ifade vererek kendini diğer şüphelilerden ayırt etmesinin gerekliliğinden bahseder. Paul kabul eder.
Dizinin birinci sezon finali -muhtemelen ikinci bir sezon çekileceğinden- izleyiciyi tatmin edici bir şekilde sonlandırmak için girişimde bulunmadı. Paul Spector ve Stella Gibson arasında telefonla -yalnızca Spector'ın kışkırtmasıyla- iletişim kuruldu; Spector kendini övdü ama cinayetlerin de bittiğini söyledi. Devamında eşinin tavsiyesi üzerine emniyete giden Paul'ün koridorda Stella'yı görmesi ve sonrasında istemsiz -ya da istemli- biçimde adeta onu takip etmesi -hatta neredeyse üzerine yürümesi- final bölümünün en ilginç anıydı.
Belfast'ı dehşete düşüren katilin Stella'yı telefonla arama cesareti göstermesinin üzerinden kısa bir süre sonra Rose Stagg (Valene Kane) adında bir genç kadın olaylara dahil olur. Davanın yeterince hızlı ilerlemediğini düşünen üstleri yüzünden Stella kurul önüne çıkar. Ailesiyle İskoçya'ya taşınma kararı veren Paul Spector ise Belfast'a geri döner ve halen çocuklarına bakıcılık yapmaya gelen Katie'ye artık olumlu bir tonda yaklaşmaya başlar. Stella katile yönelik başarılı profilleme yapar ve olumlu olduğu düşündüğü bir ipucunun peşine düşer.
Stella Gibson'u en çok zorlayan şeylerden biri de basındır. Birkaç kez basın mensuplarının karşısına çıkıp bilgilendirme yapmak zorunda kalan Stella Gibson işini profesyonelce yapsa da basılı ve görsel medya tarafından yargılandı. Avrupa basını ile ülkemiz basını arasındaki fark dehşet verici boyutta. Genellikle sivil giyinse de arada bir giyindiği üniformasıyla gene çok güzel Stella Gibson.
Stella katilin çevresindeki çemberi daraltırken Rose Stagg'in kaçırılmasıyla Belfast bir kez daha sarsılır. Paul'ün Katie Benedetto'dan hoşlanıp hoşlanmadığı izleyicinin öznel yargılarına kalsa da; yine de bir şekilde Paul Spector'un Katie'ye neden iyi davrandığını da bu şekilde anlamış oluyoruz: Spector onu hem 'yetiştirmek' istemekte hem de yeri geldikçe ondan yardım almayı düşünmektedir.
Bu sezonun en heyecanlı anlarından biri Paul/Katie'nin Stella'nın kaldığı otel odasına girmesiydi çünkü bu apaçık bir meydan okumaydı. Katil dışarıda elini kolunu sallayarak gezmekten çok daha fazlasına muktedirdi.
Şehirde katille köşe kapmaca devam ederken, Paul Spector kendi normal yaşamını sürdürmek durumundadır elbette. Stella'nın şüphe okları yavaşça ona yaklaşmaya devam ederken hastalarıya görüşmeye ve onların dertlerine çözüm bulmaya çalışan Paul, şiddet eğilimli aile babalarına ne yapmaları gerektiği onusunda tavsiyeler vermektedir. Katie sürpriz otel ziyaretleri sonrası geride bıraktıkları kanıtları yok etmeye çalışırken, Sally Ann de adaleti engellemekle suçlanır. Üstleri tarafından darlanan Stella ise Paul ve Katie'nin video görüşmelerini yakalamıştır ve Katie'yi sorgulanmak üzere çağırmak ister.
Şiddet mağduru kadınlar için yapılmış bir sığınma evine yaptığı rutin bir ziyaret çıkışı Paul Spector yakalanır. Karakolda önce tüm yaptıklarını itiraf etmek isteyen Paul sonra fikrini değiştirir. Stella'ya bir ders vermek isteyen Paul son kurbanı Rose Stagg konusunda otoritelere yardım etmez. Bunun üzerine küçük kızı Olivia'yı görme karşılığında ormanlık alanda Rose Stagg için yapılacak arama ve kurtarma faaliyetine katılmaya karar verir.
Kendisini korumak için alınan sıkı güvenlik önlemlerine rağmen burada bir hastasının eşi tarafından vurulur ve çok ağır yaralanır. Herşeyin saniyeler içinde gözlerinin önünde cereyan ettiği Stella şaşkınlık içindedir.
İkinci sezonun finali tam 90 dakikaydı ve film özeniyle çekilmişti. Hele de Paul Spector'un yakalanması ve Stella Gibson'dan başka kimseyle konuşmayacağını söyledikten sonra Stella'nın amirini ikna edip Paul ile konuşmak üzere hazırlanmaya başlaması, o anlardaki hafif ürküntüsü -sonuçta karşısında bir katil var- sorgu odasına girmeden önce derin bir nefes alması ve kendini duygusal anlamda hazırlamaya çalışması son derece insani ayrıntılardı. İkili arasındaki sorgu sahnesinin kısa bir halini şuraya bırakalım, ben bu sorguyu birkaç kez izledim, son derece iyi yazılmış dialoglar ve oyunculuk barındırıyor bu sahne. Özenli çalışılmış, güzel bir seyirlik ortaya çıkmış.
İkinci sezonun müthiş finalinden sonra mevzu bitmiş gibi dursa da ben büyük bir merakla üçüncü sezonu izlemeye başladım ve bir yandan da diziyi güncel olarak izlemek yerine sonradan izlediğime memnun oldum. Ormanlık alandaki çatışmadan sonra ciddi biçimde yaralanıp kanlar içinde kalan Paul Spector yaptıklarının hesabını vermeden ölüp gidemezdi çünkü. Hele bir de Stella'nın her şeyi boşverip Paul ölecek diye delice endişelenmesi 'Onu kaybediyoruz' diye neredeyse ağlamaklı olması izleyicinin aklında soru işaretleri bırakmıştı. Herkesi dehşete düşüren Paul Spector kötücül merakların öznesi olsa da; Stella Gibson'ın onun hakkında bir meslektaşına yaptığı yorumu da buraya bırakıyorum.
Apar topar hastaneye yetiştirilen Paul Spector burada ameliyata alındı ve 3. sezonun ilk bölümünde adeta tıp fakültesinde ders alıyormuşsunuz gibi bir manzarayla karşılaştık. Sezon açılışı kadar gerçekçi çekilmiş ki dizinin bittiğini düşünenlere aslında hiç de öyle bir durum olmadığını söylüyordu. Bu bölümde rol alan konuk oyuncular da aşina gözlerin hemen tanıyacağı ünlü oyunculardı zaten ve diğer yandan oldukça zorlu bir ameliyata tabi tutulan Spector'un bilinçaltına da inildi ki bu kısım çok güzeldi. Çünkü adamımız gerçek kötüydü; herkes gibi 'tünelin sonunda görünen ışığa' değil karanlığa yöneldi.
Paul Spector'un geçirdiği müdahaleden sonra bilinci yerine gelince neler olacak diye düşünürken, kendisinin hafızasını yitirir gibi bir halde uyanmasını bekliyordum ama bu durum gerçek miydi yoksa bilerek mi öyle davranmaya mı karar vermişti?
Son sezonun en üzücü bölümü cinayetlerin açığa çıkmasıyla Sally Ann Spector ve çocuklarının çok zor durumda kalmasıydı, Katie Benedetto da Paul Spector'dan vazgeçmemekte ısrarcıydı.
The Fall keyifle izlediğim bir yapım oldu, kardeşim Esma da beğenere izlemişti. Son yorumlarım olarak kişiler hakkında birkaç kelam etmem gerekirse ;
Stella Gibson: Gillian Anderson çoook güzel oynamış. İzlemekten fazlasıyla keyif aldığım Stella Gibson karakterini ilk bölümde Londra'daki evinde banyosunu temizleyip daha sonra eşyalarını valize doldurup Belfast'a doğru yola çıkarken gördük. Erkek egemen bir ortamda gerçekten akıllı, başarılı ve iyi bir polisti Stella.
Son zamanlarda oluşturulan o saçma güçlü kadın zırvalarından değil gerçek manada güçlü ve son derece feminist biriydi.
Kendi ailesi olmamasına rağmen eğer anne olsaydı ne kadar iyi bir ebeveyn olacağı ayan beyan ortadaydı. En zor durumlarda bile daima şık giyindi. Evinde ne kadar evcimen görünse de işinde de o denli başarılıydı. Fazlasıyla beğendim.
Paul Spector: Dizinin en büyük falsosu Jamie Dornan'dı. 'Nasıl?' diyorsunuz şöyle ki; böylesi güzel manken-oyuncu birine katili neden oynattınız? :( Katil ucube bir şey olmalı ki seyirci nefret edebilsin ama siz tutup taş gibi adamı kötü adam yapıyorsunuz, haliyle izleyici hakkıyla nefret edemiyor :( Tam da o dönem ortalığı yıkan '50 Shades of Grey' serisinde oynarken, araya bir de bu başarılı diziyi sıkıştırarak çok güzel bir şey yapmış. Tüm bunların dışında psikopat karakterleri oynamaya bir yatkınlığı mı vardır nedir bilemiyorum ama Jamie Dornan harika oynamış, büyük bir keyifle izledim.
Katie Benedetto: Son dönem beğenndiğim Britanyalı genç oyunculardan biri kesinlikle Aisling Franciosi. Paul Spectora delicesine aşık, onu sonuna kadar takip etmeye ve her söylediğini yapmaya hazır, karanlıklar içinde bulunan genç kız karakterine güzel hayat vermiş. Blogda da onun yer aldığı birçok yapıma yer verdim, kendisini izlemeye devam edeceğim.
Kesinlikle tam da şu soğuk günlerde ve uzun akşamlarda iyi gidecek izlemeniz gereken bir dizi, öneririm. Bir sonraki yazıda görüşürüz!
Comments
Post a Comment