Seyir Defteri #231 : The Tourist

Selamlar! 'Nerede bıraktım hafızamı acaba?' diyor The Tourist.
Podyumlardan ekranlara geçiş yapan Jamie Dornan kendini izleten bir oyuncu oldu. Bazen günümüzde geçen güncel konularda, bazen dönem yapımlarında kimi zaman da dizilerde görüyoruz onu. Blogda rol almış olduğu yapımlardan Death and Nightingales mini dizisine ve Marie Antoinette filmine yer vermişiz bugün önereceğimiz The Tourist ise bize Avustralya sıcağında hafızamızı kaybettiren bir yolculuk yaptıracak yeni bir dizi.
Başrollerde Jamie Dornan var, ona Danielle Macdonald, Shalom Brune-Franklin, Victoria Haralabidou, Greg Larsen, Olafur Darri-Olafsson ve Damon Harriman gibi oyuncular eşlik etmiş. İki sezondan oluşan dizi toplamda birer saatlik 12 bölümden oluşuyor; ilk sezon Avustralya'da ikinci sezon ise İrlanda'da geçiyor. Ben ilk sezonu ikinciden daha çok beğendim.
Avustralya kıtası da malumunuz oldukça büyük, uçsuz bucaksız topraklardan oluşuyor; nüfus ise daha ziyade kıyı kesimlerde. Aslında buralar -yani iç bölgeler- Amerika'daki Western mantığına uygun yerler, neredeyse hiçbir bitkinin ve insan ikametinin olmadığı, küçük çalılıklar ve kızıl topraklardan oluşan ve Avustralyalıların 'Outback' olarak adlandırdığı yerler.
İşte tam burada adını hatırlamayan bir adam (Jamie Dornan) arabasıyla seyahat etmekte ve bu ıssızlığın içinde nerden çıktığını anlamadığım bir benzinlikten aracına yakıt almaktadır. İstasyon sahibiyle biraz laflayıp lavaboyu da kullandıktan sonra yola devam eden adam ipini koparmış gibi delicesine gelen bir kamyon tarafından kaza yapma maksatlı kovalanır.
Kamyon ile bir kovalamaca yaşanır ve adamın aracı yoldan çıkar. Araç içinde yaralı biçimde mahsur kalan adam gözlerini açtığında hastanededir. İlk bölüm bana biraz Netflix'in 'çok iyi bir açılış bölümü olmalı' mantığına uygun çekilmiş gibi geldi ama Netflix bunu yalnızca bir bölüm yapıyor, sonra kendi sabit düşüncesine göre devam ediyor. The Tourist ise gizemini koruduğu için daha izlenebilir.
Adam olup bitenlere yanıt ararken, kendisini hatırlayan bir kadınla karşılaşır ve bu kişi ona kimliğini yeniden keşfetmesine yardımcı olmak için gönüllü olan stajyer polis memuru Helen Chambers'tır (Danielle Macdonald). Ancak bulunan birkaç ipucu, adamın karanlık geçmişi ona yetişmeden önce kaçması gerektiğini ortaya çıkarır.
Kim olduğu, neden orada olduğu veya başına ne geldiği hakkında hiçbir hatırası olmayan adam ertesi gün Burnt Ridge adlı bir kasabada bir kafede biriyle buluşmak için kot pantolonunun cebinde bir not bulur. Eldeki tek ipucunu takip eden adsız adam ertesi sabah hastaneden çıkar ve kafeye gider. Kafeye adım attığı gibi içerde bir bomba patlar.
Kafe çalışanı Lucy (Shalom Brune-Franklin) bomba patlamadan hemen önce adamı dışarı çıkarmayı başarmıştır. Yeniden hastaneye dönen adama bir buket çiçek gelir. Lucy ise bu adamı tanıdığını ve adının Elliot Stanley (Jamie Dornan) olduğunu söyler. Hafızasız adam Burnt Ridge kasabasına gelirken izlediği yolu geri dönerken önceki günlerde kullanmış olduğu bir cep telefonu bulur. Bu telefondan kendisini tanıyan ve diri diri gömüldüğü için ondan yardım isteyen bir adamdan telefon alır. Adamı kurtarmak üzere Lucy ile birlikte yola çıkan Elliot'u ortadan kaldırmak üzere birilerinin Avustralya'ya geldiği ortaya çıkar.
Çok fazla ayrıntı vermek istemediğim için olayların Avustralya bölümünü kısa tuttum ama dizinin ilk sezonunda hem gizem unsuru korunmuş; yer yer gerilimle desteklenmiş. İlk sezonun konusu ilk sezonda bitiyor ancak başroller Elliot Stanley (Jamie Dornan) ve Helen Chambers (Danielle Macdonald) Elliot'un aile gizemlerini çözmek için birlikte İrlanda'ya gidecektir. İrlanda'nın doğası o kadar güzel ki, ikinci sezonu yalnızca bunun için izleyebilirsiniz.
Avustralya'da olup bitenlerden sonra artık çift haline gelen Helen ve Elliot birlikte İrlanda'ya seyahat ederler çünkü Elliot'ın geçmişini bildiğini iddia eden Tommy adında birinden bir mektup almışlardır. Ancak mola verdikleri yerde Elliot saldırıya uğrayıp kaçırılır, Helen de onu bulmak üzere harekete geçer.
Kendisi de polis olan Helen doğal olarak polisi arayıp olanları aktarır ve olayı araştıran ekiplerce tarafından karakola götürülür ve burada Elliot'ın annesi Niamh Cassidy (Olwen Fouéré) ile tanışır. Helen, Niamh'a kaçırma yerinden bir fotoğraf gösterdiğinde, Niamh hemen ayrılır ve onu takip eder.
Niamh oğlu Elliot'ın kuzenleri tarafından kaçırıldığına inanansa da akrabaları Orla (Nessa Matthews) telefonda Elliot'ın bir adada mahsur kaldığını söyler. Eliiot gerçekten de üzerinde yalnızca On Küçük Zenci adasında olduğu gibi tek bir yapı bulunan bir adada mahsur kalmıştır ve yalnız da değildir; onu vurmak için maskeli kişilerce kovalanmaktadır.
Macerasına Avustralya çöllerinde gözlerini açarak başlayan bahtsız bedevi Elliot Stanley'nin hikayesi, güzel ve serin memleketi İrlanda'da nasıl sona erecektir?
Kardeşim ve ben izledik, sizlere de öneririz. Bir sonraki yazıda görüşürüz!

Yorumlar

Bunları Okumuş Muydun?